Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Filozof Emmanuel Kant'a göre, güzel, evrensel olarak keyif verendir. Özgecil bir tatminin nesnesidir (yani "keyifli"den farklıdır) ve "sonu olmayan bir amaç" olarak tanımlanır, yani fayda aramamamız gereken gerçek bir amaçtır. (...) Kant'ın bakış açısına göre, sanatı amacın kendisi olarak görerek beğenebilme kapasitesi, sanat dilinin şifresini, kodunu çözmeye yarayan bilişsel araçlara, yani hepimize verilmemiş olan bir 'kültürel yeterlik' türüne sahip olunduğuna işaret eder.
Sayfa 86 - İletişim Yayınları
Pierre Bourdieu, La Distinction'da, besteci johann Strauss'un Güzel Mavi Tuna adlı müzikal eserini örnek vererek, bunun "yaygınlaşarak değerini kaybeden aydın bir müzik" (s. 16) eseri olduğunu gösterir. Yaygınlaşması, dolayısıyla en çok hükmedilen sınıflar arasında aleladeleşmesi onu gayrimeşru kılmaktadır. Tam tersine johann Sebastian Bach'ın Das Wohltemperierte Klavier'i öncelikli olarak üst sınıf mensupları tarafından dinlenen bir eserdir ve tüm meşruiyetini korumuştur.
Sayfa 83 - İletişim Yayınları
Reklam
Kültürel pratiklerin ve ilgi alanlarının az ya da çok meşru olması, toplumsal sınıfların, bilhassa burjuvazinin onlara atfettiği değere göre belirlenir. Dolayısıyla Pierre Bourdieu, bir eserin içsel bir değer taşıması fikrine karşı çıkmaktadır: Değer yalnızca toplumsal olabilir, yani toplum tarafından belirlenebilir ve dolayısıyla görecelidir.
Sayfa 83 - İletişim Yayınları
Pierre Bourdieu, davranışların, bir ölçüde, dahil oldukları toplumun habituslarının ürünü olduğu fikrini savunurken, rasyonel aktör kavramını terk ederek, başka bir sözcük kullanmaya karar verir: Bundan böyle, aktörler yerine faillerden (agents) bahseder. Fail kavramı iki boyutu bağdaştırmayı mümkün kılmaktadır: Fail, hem (dışa doğru) eylemde bulunan hem de (içeriden, habitusu tarafından) eyleme maruz bırakılandır.
Sayfa 46 - İletişim Yayınları
Sağduyunun kaynağında, geçmişte bilinçsiz bir şekilde içselleştirmiş olduğu için, belirli bir durumda nasıl davranacağını kafa yormadan bilme melekesi yatar. Pierre Bourdieu, sağduyu kavramını açıklamak için, tenisçi örneğine başvurur. Tenisçi, topun düşeceği yeri, bu konu üzerinde düşünmesine gerek kalmadan öngörür. Oyundaki pratiğe dayalı mahareti, her hamlede düşünme gerekliliğinden feragat etmesini sağlar. Dolayısıyla, habitustan gelen sağduyu, eylem esnasında düşünceden tasarruf etmeyi mümkün kılar.
Sayfa 45 - İletişim Yayınları
"Sinemada ve televizyonda ise ya bir şehvet düşkünüdür Arap ya da kana susamış bir namussuz. Cinselliğe aşırı düşkün bir ahlaksız, hakkını teslim etmek gerekirse zekice, alengirli dümenler çevirmeye muktedir ama temelde sadist, kalleş, süfli biri olarak çıkar ortaya. Köle taciri, deveci, sarraf, yanardöner bir alçak: Sinemadaki bazı geleneksel Arap rolleridir bunlar. Arap lider (çapulcuların, korsanların,yerli asilerin lideri), tutsak alınmış Batılı kahraman ile sarışın kızı (ikisi de iliklerine kadar sağlıklıdır) hırıltılı sesiyle tehdit ederken görülür sık sık: "Adamlarım sizi gebertecek ama önce biraz eğlenmek istiyorlar." Konuşurken müstehcen imalarla yüklü bakışlar atar: Valentino'nun Şeyhinin günümüzdeki amiyaneleşmiş biçimidir bu. Haber filmlerinde, haber fotoğraflarında Arap, kalabalıklar halinde gösterilir hep. Hiçbir bireysellik, hiçbir kişisel özellik ya da deneyim yoktur bunlarda. Resimlerin büyük kısmı kitlesel öfkeyi, sefaleti ya da akıldışı (dolayısıyla umutsuzca ayrıksı) jestleri gösterir. Tüm bu imgelerin ardında saklı olan şey, cihat tehdididir. Sonuç: Müslümanların (ya da Arapların) dünyayı ele geçirecekleri korkusu."
Sayfa 300
Reklam
Sosyoekonomik çevre koşullarında radikal bir değişiklik gerçekleşmediği sürece, bireyler, sosyalleşme süreçlerinde edindikleri eğilimleri muhafaza etmeye yatkındırlar. Kimi zaman, toplumsal dünyanın değişime uğradığı, ancak habitusa bağlı davranışlar bu değişikliklere ayak uydurmaksızın devam ettiği vakit, bir histerezis etkisi ortaya çıkar. Histerezis, bir etkinin, sebebi ortadan kalktığı hâlde süregelmesine işaret eder. Pierre Bourdieu, Questions de sociologie'de (1984), roman yazarı Cervantes'in şövalyeliğin ortadan kalktığı bir dünyada hala şövalye gibi davranmaya devam eden karakteri Don Kişot'u örnek verir.
Sayfa 43 - İletişim Yayınları
Pierre Bourdieu'ye göre habitus, bireylerin sosyalleştikleri süre içinde -çocuklukta ilköğretim, yetişkinlikte ortaöğretim- az çok bilinçsiz bir şekilde içselleştirmiş ve benimsemiş olduğu idrak (dünyanın nasıl algılanacağına dair), değerlendirme (nasıl değerlendirileceğine dair) ve eylem (nasıl davranılacağına dair) şablonlarından meydana gelir.
Sayfa 42 - İletişim Yayınları
Esasen habitus kavramı, Aristoteles'in heksis kavramının Saint Thomas d'Aquin tarafından tercüme edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Aristoteles'in heksis'i, eğitimle sağlanmış olan ve bireylerin eylem kapasitesinin temelini oluşturan fiziksel maharet ve davranışları (davranış biçimi, beceriklilik... ) ifade eder.
Sayfa 42 - İletişim Yayınları
Bir genç mektepte, her şeyden evvel memleketinin dilini mükemmel surette öğrenir. Bu bakımdan bizim mekteplerimizin geriliğini ve acıklı halini düşünürsek, millet ve memleketini seven bir insan için, üzülmemek elde değildir.
Sayfa 47 - Yağmur YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"...Beyaz Adam olmak bir fikirdi, bir gerçekti. Hem beyaz dünya hem de beyaz olmayan dünya karşısında düşünülüp kararlaştırılmış bir konum almayı gerektiriyordu. Sömürgeler söz konusu olduğunda, belli bir konuşma tarzını tutturmak, bir düzenleme kuralları bütününe göre davranmak, hatta belli şeyleri duyumsayıp başka şeyleri duyumsamamak anlamına geliyordu. Özel yargılar, değerlendirmeler, jestler demekti. Beyaz olmayanların, hatta beyazların, önünde eğilmeleri beklenen bir yetke biçimiydi. Aldığı kurumsal biçimlerde (sömürge yönetimlerinde, diplomatik teşkilatlarda, ticari kuruluşlarda), dünyaya yönelik siyasetleri ifade etmenin, yaymanın, yürütmenin bir aracısıydı; bu aracılık çerçevesinde, belli bir kişisel serbestliğe izin verilse de, gayri şahsi ortak bir fikir, Beyaz Adam olma fikri egemendi. Kısacası Beyaz Adam olmak, çok somut bir 'dünyada-bulunma' tarzı gerçekliğe, dile, düşünceye hükmetme biçimiydi."
Sayfa 239
Geri kalmış ülkelerin 8 özelliği
1-) Halk arasında sorgulama çok azdır 2-) Magazin ve futbol haberleri çok popülerdir 3-) Kitap okuma oranı %3’ü geçmez 4-) Zenginler zenginleşirken, fakirler daha da fakirleşir 5-) Dini ve milli değerler sürekli suistimal edilir 6-) Halk arasında sanat ve bilim konuşulmaz 7-) Okullarda verilen eğitim kalitesizdir, sürekli değişir 8-) Sistem adil bir şekilde değil, tanıdıklarla döner
1.500 öğeden 15bin ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.