s

Söyleşi

5 üye
İnsan kendini nasıl geliştirir?
" İnsan istemediği her şeyin bahanesini, istediği her şeyinse çaresini bulur. "
Meşhur 1 Mayıs İşçi Marşı da aslında sizin tiyatronuzdaki bir oyunda söylenen bir şarkı, değil mi? Herkes marşı biliyor da kimse sizin oyununuzdan olduğunu bilmiyor. 1974 yılında Brecht'in, Gorki'nin “Ana” romanından uyarladığı oyunu oynuyorduk. Oyunda çalacak bir marş gerekiyordu. Rahmetli Sarper Özsan marşın bestesini yaptı, sözlerini ise birlikte yazdık. Beraber kahvede oturur çalışırdık. Dünyada pek bir örneği de yok sanırım. Biz bir tiyatro olarak emekçilere bir marş armağan etmiş olduk. Hâlâ her işçi bayramında söyleniyor. Tiyatronun böyle bir gücü var işte... Pek çok sendikacı, meydanlarda bu marşı söylüyor ama hiçbiri bir tiyatro oyunundan çıktığını bilmiyor. Hiçbir yerde bunu dillendirmiyorlar. Ne hazin...
Sayfa 44 - Tudem Eğitim Hizmetleri, 1. Baskı, Haz. Barış İnce
Reklam
Ülkemizde gerçek sanatçıların yaşamları dışarıdan göründüğü kadar ışıltılı, renkli olmayabiliyor. Pek çok sorun onları bekliyor. Örneğin Nâzım Hikmet sürgün yaşadığı yıllarda Bulgaristan'dan Moskova'ya taşındığında, oğlu Mehmet'i yanına getirtmeye çalışır, bir türlü başarılı olamaz. Ona oyuncaklar alır, postayla gönderir. 1956 yılının Mart ayında bir gün, evinin yakınlarındaki ormanda yürüyüş yapıp evde dinlenmeye çekilir. Penceresinden ormanı, ağaçları izler. Mehmet'e gönderdiği oyuncaklar, oğluna ulaşmamış, geri dönmüş, koltukta öylece durur. Nâzım’ın yüreği kabarır. Defterine uzanır ve şöyle yazar: "Geri geldi Memed’ime gönderdiğim oyuncaklar. Kurulmamış zembereği, küskün duruyor kamyonet. Yüzdüremedi leğende beyaz kotrasını Memet. Karlı kayın ormanında, yürüyorum geceleyin. Efkârlıyım, efkârlıyım, elini ver, nerde elin?"
Sayfa 60 - Tudem Eğitim Hizmetleri, 1. Baskı, Haz. Barış İnce
Tekrar aile yaşamınıza dönersek... Bir kızınız var, Türkiye'nin de yakından tanıdığı bir isim, Doğa Rutkay. Kızımla aramızdaki iletişimi anlatmadan õnce biz nasıl yetiştirildik, ondan bahsetmek isterim. Biz iki kardeşiz. Evde sofraya hep birlikte otururduk. Babam yemek başlamadan önce bize ilginç bir soru sorardı: “Duvarda ne yaziyor?" Biz de duvarda gerçekten bir yazı varmış gibi hep aynı şeyi söylerdik: "Bu evde yalan yoktur." Bunu sofrada her gün tekrar ederdik, yalansız yaşamayı öğretti babam bizlere. Bu çok değerli. Biz çocukken babamın bizlere söylediği bir söz daha vardı: “Size emek verene teşekkür edin. Bu bir bakkal, taksi şoförü ya da boyacı olabilir ama ne olur, teşekkür edin." Dolayısıyla biz emek sevgisiyle büyüdük. Bu nedenle takside hiçbir zaman arka koltuğa oturmadım. Taksicilerle her zaman sohbet edip arkadaş olurum. Arabam da olmadı bugüne kadar. Sonuç olarak insana değer vermek, emeğe değer vermek çok önemli. Ben de kızıma elimden geldiğince bunu öğrettim. Doğayı sevmesini istedim, canlıları sevmesini istedim.
Sayfa 25 - Tudem Eğitim Hizmetleri, 1. Baskı, Haz. Barış İnce
Kurtuluş Savaşı bittikten sonra Halide Edib, Mustafa Kemal’in yanına gidiyor. "Paşam, ne mutlu bize, savaş bitti," diyor. Mustafa Kemal, "Ne bitmesi hanımefendi, savaş şimdi başlıyor, cehaletle savaşacağız!" diyor. 1922 yılında söylüyor bunu. Aradan 100 yıl geçti, halen savaşımız sürüyor.
Sayfa 55 - Tudem Eğitim Hizmetleri, 1. Baskı, Haz. Barış İnce
Yeterli bulmasak da bir ekonomik gelişme var ve ekonomik gelişme toplumsal gelişmenin, kültürel gelişmenin önüne geçti.
Sayfa 166
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.