Sihri yalnız yahudiler bilirdi. Sihrin tarihi, yahudilerin yeryüzüne yayılmasıyla başlar. Onlar, Allah'ın(c.c) kitabını sırtlarının arkasına atarak sihir yoluyla halkın inançlarını yok etmeye ve akıllarını bozmaya çalışmışlardır. Her fitnenin ve şerrin arkasında yahudiler vardır. Kur'ân-ı Kerîm, yahudilerin o kötü hallerini en güzel şekilde tasvir eder: "...Onlar ne zaman harp için bir ateş tutuşturdularsa Allah, onu söndürdü.(Kendilerini dâima yenilgiye uğrattı). Yeryüzünde hep fesatçılığa koşarlar onlar. Allah ise fesatci olanları sevmez." (Maide:64)
Her günah (Allah yapılmasını yasakladığı, yapanları cezalandıracağını bildirdiği her şey) aynı zamanda yeryüzünde bir kötülüktür, fesattır, dengeyi ve düzeni bozmaktır.
Kim Rabbine şükrederse, şükrün karşılığı kendisinedir. Yüce Allah'a, ne şükredenin şükrü fayda verir, ne de nankörlük edenin nankörlüğünün zararı dokunur. Bunun içindir ki, Yüce Allah şöyle buyurdu: Kim, Allah'ın nimetini inkâr ederse, o sadece kendine kötülük etmiş olur
Rivayete göre Rasulullah (s.a.v.)' denildi ki: Falanca kişi gece namaz kılıyor, sabah olunca hırsızlık yapıyor. Rasulallah (s.a.v.): " Namazı onun böyle yapmasına engel olacak." dedi. Namaz, mükemmel bir şekilde kılındığında, sahibini kötülüklerden alıkoyar. Onu, Allah'tan uzaklaştırmaz, bilakis daha da yaklaştırır.
İşte eğer insan, enaniyetine istinad edip hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i hayal ederek derd-i maişet içinde muvakkat bazı lezzetler için çalışsa, gayet dar bir daire içinde boğulur gider. Ona verilen bütün cihazat ve âlât ve letaif, ondan şikayet ederek haşirde onun aleyhinde şehadet edeceklerdir. Ve davacı olacaklardır. Eğer kendini misafir bilse, misafir olduğu Zât-ı Kerim'in izni dairesinde sermaye-i ömrünü sarfetse, öyle geniş bir daire içinde uzun bir hayat-ı ebediye için güzel çalışır ve teneffüs edip istirahat eder. Sonra, a'lâ-yı illiyyîne kadar gidebilir. Hem de bu insana verilen bütün cihazat ve âlât, ondan memnun olarak âhirette lehinde şehadet ederler.
İnsanlara; kadınlardan, oğullardan; altından ve gümüşten yığılıp (toplanmış) yük yük mallardan; güzel (hoş) salma atlardan, davarlardan, (yani deve, inek ve koyunlardan), ekinlerden nefsin şiddetle arzuladığı şeylerin, (nefsin canının çekip, kendisine çağırdıklarının) sevgisi süslendi, ( Şeytan yahut da imtihan için Allah bunları süsledi.) Bunlar, dünya hayatının geçimliğidir. (Bunlar dünya hayatında istifade edilir.) Oysa asıl varılacak güzel yer (olan cennet ) ancak Allah'ın katındadır (artık başkasına değil, yanlız oraya rağbet edilmesi gerekir).
(Âl-i İmrân/14)
إن الذين امنوا وعملوا الصالحات وأقاموا الصلوة واتوا الزكوة لهم اجرهم عند ربهم ولا خوف عليهم ولا هم يحزنون
Şüphesiz iman edip sâlih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.
(Bakara/277)
Ebû Talip ölmek üzereyken, Resulullah (s.a.v.) ona şöyle dedi: La ilahe illallah de ki, kıyamet gününde bu sözleri senin lehine şahitlik edeyim. Ebû Talip şöyle cevap verdi: Kureyş beni ayıplayıp da, “ölüm korkusu ona bunu söyletti” Demeyecek olsaydı, onu söyleyerek seni sevindirirdim. Bunun üzerine Yüce Allah sen sevdiğini hidâyete erdiremezsin, bilakis Allah dilediğine hidayet verir. Hidâyete girecek olanı en iyi O bilir.
Müslim, İman, 42;Zâdu’l-mesir, 6/231
Müslüman insan her istediğini yapmayan önce durup düşünen, belli değer ölçüleri ve sınırlara göre ölçüp biçen, bu ölçulere uygun düşmediği takdirde nefsinin isteklerini ve arzularını frenleyen: akıllı, imanlı, iradeli varlıktır.