Allah sevgisiyle cezbeye kapılıp kendinden geçerek aklını yitirene meczûb (aşk delisi – divâne-i aşk) adı verilir. Geçimini sağlayamayan, temyiz gücünü kaybeden meczûb da mecnûn gibi ceza ve ibadet yükümlülüğünden muaftır.
Aklı olan ateistler iftiracı ve yalancı olduğunu anlar çünkü bozuk adamları delil gösterip İslam'a saldırmak akıl yoksunlarının işi çünkü o delil gösterdikleri zaten İslam'ı yok etmek için çalışıyor, islamın içine hurafe sokmak için çalışıyor verdiği örnek alakasız bir şey...
Dini deliliğin güzelliği, her şeyi açıklayabilmesidir. Ölümlü dünyada olup biten her şeyin sorumlusu olarak Tanrı (veya Şeytan) kabul edildikten sonra tesadüfe... ya da değişime yer kalmaz. "Artık karanlık bir camın gerisinden bakıyoruz" veya "Tanrım senden gelen her şey güzel" gibi söylemler ezberlenip kabullenince mantığı bir şekilde yok saymak kolaydır. Dini delilik, hayatın kaprislerine, dünyanın sapıklıklarına karşı en sağlam sığınaklardan biridir, çünkü tesadüfü tamamen bertaraf eder. Gerçek bir dindara göre her şeyde bir amaç vardır.
Sayfa 654 - Altın Kitaplar & 48. Bölüm & 9. BaskıKitabı okudu
Russell bu kitapta oldukça sığ bir bakış açısıyla neden Hristiyan olmadığını ve agnostik ateist olduğunu anlatıyor bunu da oldukça komik söylemlerle temellendirmeye çalışıyor.
"Mesela her şeyin yaratıcısı Tanrı ise Tanrı'yı kim yarattı?" Sorusunu sorarak garip bir mantık hatası yapıyor sanki bizler her gördüğümüz nesnenin bir yapanı olmak zorundadır diyormuşuz gibi yaratıcının bile yaratıcısı olması gerektiğini söylüyor ve bu soruyla soruyu cevaplandırdığını düşünüyor.
"Din ve dindarlar bireycidir oysa ki bize toplumsal düzeni sağlayacak iyi hayatı gösteren öğretiler lazımdır" diyor bu sözünü oldukça garip buldum çünkü tam olarak dinler bu yolu gösteriyor ve özellikle İncil'de bireyci olmamak kişinin çevresindeki bireyleri düşünmesi sıklıkla vurgulanır.
"Isaac Newton doğa yasalarını düzeni göstererek yaratıcıyı kanıtlıyordu fakat en basitinden Einstein Güneş sistemindeki gezegenlerin neden düzenli hareket ettiklerini açıkladı" diyor.
Bu 2 3 iddia ile birlikte kırpılmış 2 3 Incil bölümlerini bağlamından kopararak argüman sunuyor gerisi tamamen boş konu ve tartışmalardan oluşuyor...
İnsan'a kısmi hükümdarlık verilmiştir, onun otoritesi doğa ile kendi yeteeğiyle sınırlıdır. İnsanın kendisi gücün kaynağı değildir, tam tersine Mutlak Tanrı'nın, kendi hükümdarlığı aracılığıyla ona verdiklerinin taşıyıcısıdır.
Burçların insan üzerindeki tesirine bir yorum, 15. yüzyıldan geliyor:
"And the greatest of these is the influence of the stars. But the devils cannot interfere with the stars. This is the opinion of Dionysius in his epistle to S. Polycarp. For this alone God can do." (Malleus Maleficarum, Question: I)
Tanrı ancak insanları yıldızlar aracılığıyla etkileyebilir, şeytan değil. Vaziyet böyle iken, tabiatımızda inşa edilen her hâl tanrının tecellisi, şeytanın değil. Bu da demektir ki salt kötülük, insan tabiatında yok, sonradan peyda oluyor.
Ateistlər təbiət qanunlarının heç bir səbəb olmadan mövcud olduğunu və kainatın tam absurd olduğunu iddia edirlər. Bir alim kimi hesab edirəm ki, bununla razılaşmaq çox çətindir. Kainatın rasional və nizamlı təbiətinin qaynaqlandığı dəyişməz rasional təməl olmalıdır.