Türk Siyasi Tarihi

Naz
Avrupa sermayesinin Türkiye'yi istilasından ne gibi neticeler doğdu?
Bu neticeler, bugün, artık kör gözlere bile batacak raddeye gelmiştir: Memleketimizin maden servetleri yabancı sermayedarlara mal oldu; memleketimizin kara ve deniz nakliye vasıtaları, demiryollar ve vapurlar tamamen yabancı sermayedarlar elindedir; memleketimizin belli başlı iskelelerinin limanları, sahillerimizin fenerleri yine yabancı sermayedarlar elindedir; memleketimizin belki en önemli bir servet kaynağı olan tütün işi de yabancı sermayedarlar elindedir; memleketimizde akçe piyasasının mutlak ve müstebit hükümdarı olan sözde Osmanlı Bankası yabancı sermayedarların elindedir; ve nihayet Düyunu Umumiye kuruldu ki, onun vasıtasıyla memleketin gelir kaynaklarından birkaç belli başlısı doğrudan doğruya yabancı sermayedarlarının idaresi altına geçti; ve devletin bağımsızlığının bir kısmı bu suretle zayi olmuş oldu… Banka, Reji, Düyunu Umumiye, Avrupa kapitalinin Türkiye iktisadi bağımsızlığını asmak için hazırladığı altından bir sehpadır. Efendiler, efendiler, Düyunu Umumiye'nin bildiğiniz muazzam ve muhteşem binası, tesadüfi olarak, İstanbul'un bağrına ve Babıâli'nin ta tepesine kurulmuş değildir. Bu mahallin seçilmesinde, hatta binanın şekil ve kıyafetinde bile timsali bir mahiyet vardır. Padişah sarayından ve Babıâli'den daha sağlam, daha mükemmel, daha gösterişli olan bu bina, Tanzimat'tan beri Osmanlı Devleti'nin gerçek hükümdarı olan Avrupa kapitalinin, Avrupa sermayesinin yüce hükümdarlık sarayıdır.
Memalik-i Şahane Duhanları Müşterekü'l-Menfaa Reji Şirketi veya kısaca "Reji", Osmanlı Devleti, Düyunu Umumiye ve üç bankacılık grubu (Die Österreichische Kreditanstalt - Viyana, Banker S. Bleichröder - Berlin ve Bank-ı Osmani-i ŞahaneKitabı okuyor
Gericiliğe fırsat vermeden, çağdaşlaşmayı uygulamalıyız.
Batı'da aralıklarla meydana gelip, gericiliklerle çarpışarak, kanlı fedakârlıklar sayesinde nihayet galebe çalabilen Rönesans, dini reform ve ihtilal hareketlerinin semerelerini, biz kısa bir zamanda elde etmeye mecburuz ve bunun için o hareketlere karşı çıkan engellerin hepsine birden hemen bir anda göğüs germek mevziindeyiz. Avrupa'da birkaç asra yayılmış olan olguları Türkiye'de birkaç on seneye sıkıştırmak icap ediyor. Türkiye çağdaş devleti az zaman zarfında başarıyla kurulamazsa, fırsatın elde kaçırılmış olmak tehlikesi vardır.
Reklam
Türkiye’nin doğru ve olumlu rolünü oynayabilmesi, dünyaya daha iyi bir gelecek sunabilmesi ancak Atatürk’ün laik ve demokratik cumhuriyet düzeninin yeniden kurulmasıyla mümkün olabilecektir.
Sayfa 148 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Bölge Merkezli Dış Politika
Türkiye, 1920’li ve 1930’lu yıllarda çömez bir devlet değildir, gerçek bir bölgesel güçtür. Günümüzün terminolojisiyle pivot devlet olarak ortaya çıkmıştır.
Sayfa 133 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Hatay
Hatay’ın Türkiye’ye katılması, Atatürk’ün izinde yılmadan yorulmadan yürüyen Türk Devletinin barış yoluyla kazandığı siyasi bir dünya zaferidir.
Sayfa 130 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Tek Parti
Tek partinin genellikle bir oligarşinin hegemonya ya da bir kişisel iktidar aracı olduğunu vurgulayan Shwartzenberg, Atatürk Türkiye’sinde Cumhuriyet Halk Fırkasının istisna olduğunu belirtmektedir.
Sayfa 105 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Reklam
Uruguay’da yayınlanan ‘El Dia’ gazetesi, 1 Eylül 1922’de bu heyecan ve ilgiye şu yorumu getirmiştir: “Türklerin zaferi tam bir İngiliz yenilgisidir. Arap dünyasındaki İngiliz planlarına en güçlü ve en akıllı darbedir.”
Sayfa 76 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Atatürk’ten Sonra Batı
Batının büyük devletleri, Türk Devrimi’nin kendileri için yarattığı tehlikenin, dün olduğu gibi bugün de farkındadır. Ancak, 20. yüzyılın başındaki kurtuluş ve kuruluş sürecine karşı bir hamleleri olamamıştır. Bütün umutları, Atatürk’ten sonra devrimin yaşamayacağıdır. Atatürk engeli ortadan kalkınca devrimin çökmesini ve “Lozan’da verdiklerini birer birer geri almayı” beklemektedirler.
Sayfa 69 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Lozan
Lozan, o günün koşullarında Türkiye’nin yapabileceği en iyi antlaşmaydı. O kadar iyiydi ki, “Türklere gereğinden fazla ödün verildiği” gerekçesiyle ABD Lozan’ı onaylamayı reddetmişti. Lozan’da Atatürk ve İnönü, işgalcilerin sökülüp atıldığı tek bir karış toprağı pazarlık konusu yapmamıştır. Türkiye haritası, Kurtuluş Savaşı’nın bitirildiği noktalarda çizilmiştir.
Sayfa 55 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Türk ve Müslüman Anadolu
Dinimizin adı ve peygamberimiz bilinmediği gibi din ilkelerini ve ibadetleri doğru dürüst bilen kimse de çıkmadı. Ezan dinlemişlerdi. Fakat ezan okumayı bilen yoktu. Namaz kılan bir iki kişi çıktı. Onlar da namaz surelerini yanlışsız okuyamadı. Daha garibi niçin namaz kıldıklarını bir türlü anlatamadılar. Bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi Anadolu köylüleriydi. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik.
Sayfa 49 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Reklam
İddialar
Son zamanlarda sık sık başvurulan bir çarpıtma, “Ermeni soykırımı” iddialarıdır. Bu iddialar, Batılıların Türkleri kovup Anadolu’yu Hıristiyanlaştırmayı hedefleyen ırkçı önyargılarıyla beslenmektedir.
Sayfa 42 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Türk kimliği ve varlığı, günümüzde tarihte benzeri görülmemiş bir saldırıyla karşı karşıyadır. Buradaki amaç, Türklerin birey olarak kendilerine saygılarını yitirmesi, ulus olarak da güven duygusundan uzaklaştırılmasıdır.
Sayfa 42 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Batı dünyasında yaşanan Rönesans ve Reform hare­ketini bir türlü gerçekleştiremeyen Doğunun binyıllık sosyal ve kültürel yapısından ve de İslamiyetin klasik katı kuralla­rından kurtulmanın tek yolu, Kemalist devrimlerin sihirli kanatlarına yapışmaktı...
Saltanatın kaldırılması bir büyük engelin aşılması oldu­ğu kadar, Atatürk devriminin de ilk büyük adımıdır.
M. Kemal Atatürk
"Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ancak tam bağımsız olmakla sağla­nabilir. Ne denli zengin ve müreffeh (gönençli) olursa ol­sun , bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık önünde uşaklıktan öte bir gözle görülmeye layık olamaz. Oysa, Türk ulusunun onur ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Öyleyse ya bağımsızlık, ya ölüm. İşte gerçek kurtuluşu iste­yenlerin parolası bu olacaktır."
Resim