Z.
Umami, “hoşa giden tat” anlamına gelir. Umamiyi dilimizde beşinin tadını beğenmek olarak algılarız.
Sayfa 29 - TÜBİTAK yayınlarıKitabı okuyor
Türk adı altında Anadolu'ya gelip yerleşen Selçuk oğulları burada büyük bir devlet kurunca hayat şartları gittikçe değişmeye başlamıştı. Zaman geçtikçe, devlet teşkilâtı büyüdükçe İslâm tesiri çoğalınca yeni bir aristokrasi başlamış, hükümdarlar Sultan unvanını almış, vezirler büyük rütbe ve unvanlar almaya başlamışlar, ilim dahi İslâmlık tesiri altında kalmaya başlamıştı. Bundan dolayı hükümdar sarayında siyaset dili resmen Acemce olmuş, Türkçe avam dili olarak kalmıştı. Türkçenin bu suretle ikinci plâna düşmesi, devlet mekanizmasını işleten memur ve şehirli sınıfının oluşması ülkede büyük bir ikilik vücuda getirmişti. Köyde kalan Türk ile şehirdekinin dili, zevki, müziği hatta ahlâk ve adetleri dahi bütünüyle ayrılmış âdeta millet içinde millet oluşmuştu. Bundan dolayı Türk dili, Türk müziği, Türk ahlâkı köyde kalmış, şehirde ise Doğunun özellikle Arap ve Acem'in tesiri ile yeni bir dil, yeni bir müzik ve yeni bir topluluk kurulmuştu. O hâlde Türk köyde kalmış, kozmopolit camia da şehri işgal etmişti. Bu büyük ayrılık neticesinde köylü şehirliyi, şehirli de köylüyü sevmez, anlamaz, bilmez, tanımaz olmuş ve sonunda tahkir etmiştir.
LEFFÜNEŞİR
NEŞİR 1- (eskimiş) Yayma, dağıtma, saçma. 2- (eskimiş) Yayım. Neşredilmek, neşretmek, neşrolunmak ve leffüneşir bitişik yazılır. Bu paylaşımda "leffüneşir" hakkında bilgi aktarayım. Leffüneşir, bir sözde iki veya daha çok ismi zikrettikten sonra arkasından onlarla ilgili sıfat veya fiilleri sıralama şeklindeki edebî sanattır. Leff
Ana vatanımız gibi ana dilimiz de ortak paydamızdır. Anamıza hakaret edilmesini kabul edemediğimiz gibi, ana dilimizin de aşağılanmasına izin vermemeliyiz. Kontrolsüz göç, göç değildir. Yabancı kelimelerin hoyratça gelip dilimize yerleşmesine göz yummamalıyız. Vatanın bir karış toprağı için canını veren bizler, manevi vatanımız Türkçeyi de aynı şekilde koruyup kollayabilmeliyiz. Türkçe; Moğolistan içlerinden, Orhun Vadisi’nden kaynayıp akan coşkun bir nehir gibi, kızgın çöllerin, serin yaylaların, derin uçurumların, toprakların renklerini içine katarak Anadolu yaylasına ulaşmıştır. Geçtiği coğrafyanın renkleriyle beslenen dil nehri aka aka kendini arındırır. Yabancı renklerin dozu arttıkça arınma güçleşir. Her nehrin bir arındırma kapasitesi vardır. Zehirli atıklar sebebiyle ölen akarsular olduğu bilinir. Dilimizi zehirli atıklardan sakınmamız gerekir. Bunun için edinmemiz gereken en önemli şey dil bilincidir.
Dilimiz, manevi vatanımızdır. Bütün kültür değerlerimiz dilde koruma altına alınmıştır. Atalarımızın Anadolu’ya getirdikleri en önemli şey işte bu dilimizdir. Atalarımız, yurt tuttukları Anadolu’nun dağına taşına, ovasına dillerindeki kelimelerin ruhunu üfleyerek burayı vatan yapmıştır. Mimar Sinan’ın Selimiye’de yaptığı her ne ise, Fuzuli, Baki ve Nef’i’nin şiirde yaptığı da odur.
Atalarımızın Anadolu’ya gelişlerini düşündüğümde gözümün önünde şöyle bir tablo canlanır: Atlarla, develerle, sürülerle her yaştan insan kafileler hâlinde yollara düşmüş geliyorlar. Bütün “dünyalıkları” bir devenin üstünde. Yanlarında getirdikleri bir şey daha var. O da Türkçe.
Bugün, yaşayan dünya dilleri arasında, en eski yazılı belgelere sahip olan dil Türk dilidir. Bunlar, çivi yazılı Sümerce tabletlerdeki alıntı kelimelerdir.
Türk Dili' nin zamanımızdan 5500 yil önce müstakil ve iki kollu bir dil olarak varlığı ispatlanmıştır. Eger doğuştan, Sümerlerle temasa geldikleri zamana kadarki çözülme hızı sabit ise, İlk Türkçe veya Ana Türkçenin muazzam bir zaman önce yaşamış olması gerekir. Bu sonuç, benim 1978 yılı sonunda tamamlayıp 1983 Ağustosunda yayımladığım Altay Dil- leri Teorisi adlı çalışmamda, Türk Dili'nin, archeology ve glottochro- nology arastirmalarindan hareketle ileri sürdüğüm 'yaşı, en pinti hesaplara Bile 8500'dür. (6. 52-55) ifademle karşılaştırılabilir. Şimdi, bu rakam doğrulanmaktadır. Çünkü Ana Türkçeden Ana Doğu ve Batı Türkçesine Geçen zamanı da hesaba katarsak, bu devreden zamanımıza kadar Geçen 5500 yılın ikiye katlanması mümkündür.
Osmanlı Devletindeki Arapların lisanı nasıl "Arapça" ise Türklerin lisanı da "Türkçe"dir ve "Osmanlıca" değildir.
“Ey şair! Ne yazarsan yaz, yazdığın ister millî ister gayri millî olsun; ister Yunan Edebiyatı’nı ister Japon Edebiyatı’nı terennüm et. Yalnız dikkat et, lisanın bizim lisanımız olsun. Bizim lisanımızla, halkın lisanıyla yazılmadıkça eserin ölüme mahkumdur. Ne yazacağına karışamayız, fakat lisanının konuştuğumuz Türkçe olmasını isteriz. İsteriz ki senin rübabını da işitelim.”
429 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Dilini kaybeden milletler; benliğini, kültürünü, insanını, hayata bakış açısını, ekonomisini, aklınıza gelebilecek her türlü ögesini kaybetmeye mahkumdur. 26 yaşında profesörlük unvanı alan, Türkiye'nin gururu, Türkçe sevdalısı Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun çalışmalarından, makalelerinden ve söyleşilerinden derlenen bu eser, milli şuurumuzun yegane temsili olan dilimize her fırsatta sahip çıkmamız gerektiğini bizlere gerçeklerle ortaya koyuyor. Türkçe'nin matematiksel bir ahenginin olduğunu, İngilizce gibi çeşitli dillerden harmanlanan sentez bir dil olmadığı, her fırsatta dilimizi korumamız gerektiği somut örneklerle bizlere sunulmuş. İncelememi Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın şiiriyle bitirmek istiyorum: Unutmuşum ana demesini bile, Öykünmüşüm türküsünü ellerin Ağzıma bir kara düşmüş bağışla beni, Türkçem, benim ses bayrağım.”
Bye Bye Türkçe
Bye Bye TürkçeOktay Sinanoğlu · Otopsi Yayınları · 20004,897 okunma
Türkçe, dünyadaki en demokratik dillerden biridir, çünkü 'O' dediğinde hem dişil, hem eril tüm canları anlatırsın. Bizim mitolojimiz, erkek-kadın farkı olmayan dilde yazılmıştır ve bu yüzden çok özeldir. Böyle eşsiz eserler ancak tüm canları eşit gören bir zihniyetin anadilinde icat edilebilir."
Sayfa 103 - Umay BayülgenKitabı okudu
Türkçe, yüzyıllardan beri türlü odaklarca gérek düzenli olarak gérek de bireysel olarak yıpratılmaktadır. Sürekli yérilmekte, aşağılanmaya çalışılmaktadır; ancak Türkçe, yapılan onca saldırıya karşın toplumda mayalanan ozanlarıyla, érmişleriyle, düşünürleriyle karşı durup Türkçemizi bu güne taşımışlardır.
Sayfa 172
Resim