Bütün varlığımı edebiyata adamış olduğum için üniversitede ilgimi çeken bir bilim dalı yoktu. Hatta bugün bile akademik kuruluşlara kuşkuyla bakarım. Emerson'a ait, iyi kitapların en iyi üniversitenin yerini tuttuğu görüşü gözümde hiçbir zaman geçerliliğini yitirmediği gibi bugün hâlâ üniversite ve lise diploması olmadan da son derece iyi bir felsefeci, tarihçi, dilbilimci, hıkukçu ya da her ne ise olunabileceğine inanırım. Bir sahafın bi profesörden daha çok kitaptan anladığına, bir antikacının sanat tarihçisinden çok daha fazla bilgisi olduğuna gündelik hayatımda defalarca tanık olmuşumdur; hangi alanda olursa olsun, yeni düşünceler, yeni buluşlar çoğunlukla akademik uzmanlığı olmayanlardan çıkmıştır. Akademik kuruluşların ortalama yetenekler için birtakım pratik yararları olabilir ama diğer yandan insanların üretkenliklerinin önünde de ayak bağıdırlar. Hele altı-yedi bin kişinin öğrenim gördüğü, hocayla öğrenci arasında ki o yüz yüze verimli ilişkinin bu yüzden ta baştan engellendiği, bir de üstüne üstlük geleneklere bağlılığıyla zamanın çok gerisinde kalmış bizim Viyana'daki gibi bir üniversitede kendi dalını bana sevdirecek tek kişiye rast gelmemiştim. Dolayısıyla kıstasım en fazla hangi bölüm ilgimi çeker sorusundan ziyade, hangi bölüm beni az yorar, bana ilgi alanlarım için maksimun zaman ve özgürlük sağlar oldu.
...Epistemik cemaatlerin kendi iktidar alanlarını parselledikleri,kendilerine katılacak yeni adayları devşirdikleri bir -pazar yeri- dir.
... Toplum mühendisliği projelerinin pişirildiği sofistike bir ideolojik aygıttır,
...Ordulara ve holdingler ihtiyaç duydukları projeleri geliştiren devasa bir şirkettir,
...gençleri topluma yabancılaştıran kozmopolit bir kültürün pompalandığı mekândır,
...Toplumlara tepelerde biçilen elbiseyi giydirme çabasının bir aracısıdır,
... Gençleri hizmet sektörünün bir parçası olmadan veya işsiz kalmadan önce bir süre oyalayan , gercek hayat öncesindeki ara bölgedir
... diplomanın parayla da alınabildiği bir tür ticarethanedir,
...devletleri istikrarsızlaştırmaya calışan siyasi hareketlerin arka bahçesidir,
...apoletlerindeki yıldızların sayısına göre rütbeleri farklılaşan öğretim üyelerinin içinde mutlu mutlu yaşadıkları bir tür kast sistemidir.
On beş liraya tişört aldığım mağaza bile aylar sonra kampanyalarla ilgili bana SMS atıyor. Ama dört yıl eğitim aldığım üniversitenin hiç arayıp sorduğu yok.
Eğitim fakülteleri mezun ettikleri öğretmenlerini niçin takip etmez?
“Üniversite olmak kolay değildir. Üniversite bir toplumun aklı ve vicdanıdır. Tek denetleyicisi ise uluslararası bilim dünyasıdır. Hep birlikte bu bilinçle hareket etmek zorundayız.”
“Düşünüyorum da, öğretim üyelerimiz politik konulara verdikleri dikkat ve mesainin yarısını bilime verseler, muhakkak Türkiye sık sık uluslararası çapta büyük bilimciler çıkarır. Politika hakkında sık fakat boş konuşuyoruz, zira bilimimiz güçlü olmadığı için politikacılarımız bizi ciddiye almıyorlar. Üniversitemiz hallaç pamuğu gibi atılıyor, sesimizi etkin bir şekilde duyuramıyoruz. Kafamıza akademik geçmişleri yeterli düzeyde olmayan YÖK başkanları, rektörler atanıyor, gık diyemiyoruz, zira atayan dönüp çoğumuza dese ki “aç çıkınını bakayım sende neler var?”, büyük birçoğumuzun mahcup olacağı kesin.”