“Albert Camus, Søren Kierkegaard’ın kederli, Friedrich Nietzsche’nin direnişli, Fyodor Dosteyevski’nin yeraltından, karanlık varoluşçuluklarından devraldığı o muazzam mirası, absürdü, yabancıyı, intiharı, başkaldırıyı, yaratımı, ve trajik kahraman Sisifos’u merkeze aldığı absürdist bir felsefe ile bizim çağımıza bağışlamıştı.(…)Pek nadir rastlanılan, yaşamöyküsü ve felsefe arasındaki ahenk -tıpkı Kierkegaard’da, Nietzsche’de ve Dosteyevski’de olduğu gibi- Albert Camus’de de mükemmelin vücut bulmuştu.”