..."Aşkın" demişti, "felsefesini bilmeden bu şifreyi çözmek imkânsız görünüyor." Sonra eklemişti; "Efendi! Sen hiç âşık oldun mu? Bilir misin ne hastalık ve ne şifadır o!.. İşte bak ne diyor şair: Ref oldu hicâb-ı şâhid-i râz Aşk oldu melâmet ile demsâz Yani 'Sır gelininin duvağı açılınca aşk ile kınanmışlık birbiriyle aynı dilden konuştu' demeye getiriyor.
Sayfa 125 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Zen rahipleri murakabaya varmak istedikleri zaman, bir kayanın önüne otururlar: "Şimdi bu kayanın biraz büyümesini bekleyeceğim," diye düşünürler. Öğretmen konuştu: "Çevremizdeki her șey durmadan değişir. Her gün, yeni bir dünyayı aydınlatır. Alışılmış olarak adlandırdığımız șeyler yeni fırsatlarla doludur, ama her günün bir öncekinden farklı olduğunu görmeyi beceremeyiz. Bugün, herhangi bir yerde, bir hazine sizi beklemektedir. Bu bir küçük gülümseme, büyük bir fetih olabilir, bu pek önemli değil. Hayat küçük ve büyük mucizelerden oluşmuştur. Hiçbir șey can sıkıcı değildir, çünkü her şey sürekli olarak değişmektedir. Can sıkıntısı dünyanın kendisinden kaynaklanan bir șey değildir, dünyayı görme tarzımızdadır. Şair T.S. Eliot' 1n yazdığı gibi: Yollan yürümek Eve geri dönmek Ve her şeyi görmek sanki ik kez görür gibi.
Sayfa 196Kitabı okudu
Reklam
“Röntgenci olmak şair olmaktan daha mı iyi sizce?” “Ah, evet.” Mesleki bir coşkuyla konuştu. “Ne de olsa hayat kurtarıyoruz, değil mi?” “Ne için?” “Ne demek istiyorsunuz, ne için?” “Hayat kurtarmadaki amacınız ne? İnsanların ne için yaşamasını istiyorsunuz?”
Sen hiç aşık oldun mu? Bilir misin ne hastalık ve ne şifadır o!.. İşte bak ne diyor şair: Ref oldu hicâb-ı şâhid-i râz Aşk oldu melâmet ile demsâz ["Sır gelinin duvağı açılınca aşk ile kınanmışlık birbirleriyle aynı dilden konuştu"]
Büyük Şair Behçet Kemal ÇAĞLAR şunları anlatıyor: “ Bir başka sefer, TOKYO’da dünyanın dört bir ucundan gelmiş delegeler şerefine düzenlenen bir yemekte, iki VİETNAM’lı delege ile yan yana düşmüştük. Türk olduğumu söyler söylemez ATATÜRK’ten söz açtılar. Biri şöyle konuştu ; Fransız işgalinden kurtulmak için SOVYET RUSYA’dan akıl ve para yardımı gördük. Ne çare ki ATATÜRK gibi yapamadık. Onların akıl hocalığından zamanla kurtuluvermeyi başaramadık. Ben şimdi sıy­rılmış ve ayrılmış durumdayım. Ama bu bulaşıcı belâyı bilmeyenlere, bu suret-i haktan görünüşün iç yüzünü nasıl anlatmalı? Bizde “ nazariyeci” profesörlerle, tecrübesiz ve yenilik tutkunu, yeni "İZM” modası düş­künü gençler şimdi hep komünist. Sizde öyle değil her halde, ATA­TÜRK bekler sizi.
Sayfa 17 - PDFKitabı okudu
Bazı Azerbaycan aydınları, Nazım Hikmet sevgilerinin gerekçesini şöyle açıklıyorlar: "Nazım Hikmet 1950 yılında Moskova'ya geldi. O yıllarda Azerbaycan'da ve Türkistan'da Türk'ten, Türkçeden, Türklükten bahsetmek mümkün değildi, yasaktı. Dilimizin Türkçe olduğunu söylemek çok büyük bir suçtu. Moskova, her Türk boyuna ayrı
Reklam
İmparator İbn-i Sina
Kitabı aldık kenara koyduk. Resme bakıyoruz birlikte. İbn-i Sina, Avicenna yani, ortada tahtta oturuyor. Başında imparatorluk tacı, elinde asa. Bir yanında Galenos, öbür yanında Hipokrat var. Bir basamak aşağıda her ikisi de. Belli ki imparatorun yaveri durumundalar. Dikkatlice bakıyorum. Mutlaka subliminal birşeyler vardır. Hocanın neyi ima etmeye çalıştığını anlamaya çalışırken o konuştu: "Yanlış adama yemin ediyorsunuz, anladın değil mi!" "Nasıl Hocam?" "Hipokrat'a değil İbn-i Sina'ya yemin etmelisiniz. İmparator o çünkü," dedi. Doğru söylüyordu. Resimde de apaçık gözüküyordu bu. Peki İbn-i Sina'yı imparator yapan özelliği neydi? "Sadece hekim değil de o yüzden" dedi. "Aynı zamanda çok iyi bir siyaset danışmanı, şair, seyyah ve filozoftur." dedi. "Sen de öylesin. Sadece hekim olsan zaten iyi bir hekim olamazdın. Biliyorsun değil mi? O yüzden seviyorum zaten seni." Ah Hocam..
Sayfa 102Kitabı okudu
Bir insan bunu nasıl kabul edebilir?! İnanamıyorum.
Günün birinde Vera'ya rastladı ve doktor metresini bırakıp Vera'yla evlenmek istedi. Hâlbuki Vera evliydi ve bir de çocuğu vardı. Nâzım Vera'ya çok ısrarla birlikte yaşamayı teklif ediyordu. Nâzım'ın yazlığı, kışlığı, özel otomobili vardı. Geliri yerindeydi. Araya Vera'nın kocası girdi. Gelip Nâzım'la konuştu: - İki şartım var. Onları kabul etmezsen Vera'yı katiyen boşamam, evlenemezsiniz, dedi ve şartlarını söyledi: "Vera'yı nikâhla alacaksın ve haftada bir defa da benim evime gelmesine vereceksin! Moskova'da Vera'nın nikâhlı kocası İvan, karısından boşansa bile, onun ballı incirlere benzeyen dudaklarına ve yanaklarına Nâzım'la birlikte ortak olmakta ısrarlıydı. Peki, bu Türkiyeli şair şimdi ne yapmalıydı? O çok kötü bir adamdı. Vera'nın kocasının iki teklifini de kabul etti. Vera'yla resmî nikâh kıydıedığında güzel karısı yirmi sekiz yaşındaydı. Kendisi de elli sekiz yaşına girmişti. Aralarında 30 yaş farkı vardı.
Sayfa 198 - Yakın Plan
"Eru vardı, Tek Olan; Ilúvatar derlerdi adına Arda'da. Ve o önce Ainur'u yaptı, Kutsal Olanları, bunlar zihninin evlatları idiler, ve sair hiçbir şey yaratılmadan evvel onunla birlikteydiler. Ve konuştu onlarla, ezgiler sundu; ve onlar önünde şarkılar söylediler, ve o memnun oldu"
"Efendi! Sen hiç âşık oldun mu? Bilir misin ne hastalık ve ne şifadır o!.. İşte bak ne diyor şair: Ref oldu hicâb-ı şâhid-i râz Aşk oldu melâmet ile demsâz Yani ' sır gelininin duvağı açılınca aşk ile kınanmışlık birbiriyle aynı dilden konuştu ' demeye getiriyor. "
Sayfa 114Kitabı okudu
Reklam
İşte bak ne diyor şair: Ref oldu hicâb-ı şâhid-i râz Aşk oldu melâmet ile demsâz Yani ‘Sır gelininin duvağı açılınca aşk ile kınanmışlık birbiriyle aynı dilden konuştu’ demeye getiriyor.
Sayfa 125Kitabı okudu
Adalet Nedir
Hamdan, Cebel' in öfkesini dindirmek için onunla yumuşak bir sesle konuştu. "Dabis parayı Kabalha' ya iade edecek." - "Ona önce gözünü iade etsin!" diye avazı çıktığı kadar bağırdı Cebel. Kabalha ağlıyordu. "Gözünün görmesini sağlamak mümkün olsaydı keşke," dedi şair Rıdvan, kederle. Cebel' in yüzü gürleyen, şimşekler çakan gökyüzü kadar karanlıktı. "Ama kaybedilen göz karşılığında göz almak mümkün." ... Cebel Dabis' in yüzüne uzun uzun baktı, gazap içindeydi, sonra korkunç bir sesle konuştu. "Göze göz, suç işleyen kaydeder."
Sayfa 172 - En üstün davranış: Adaletli olmak.Kitabı okudu
Haymana'ya doğru ilerlemeğe bütün gayretleriyle uğraşıyorlardı. Top seslerigecenin ıssızlığında Ankara'dan duyulabiliyordu. O zaman Ankara'yı Kayseri'yenakletmek düşünülüyor. Mebuslar, büyük memurlar ailelerini çocuklarınıpeyderpey Kayseri'ye gönderiyorlardı. Ziraat Mektebi daha bazı müesseselerdahi Kayseri'ye göç
66 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.