Haymana -Kulu'da Kürtler ve Konya ovasında Büyük Kürt Cihanbeyli aşireti hayvancılıkla geçiniyordu. Cihanbeyli aşireti İstanbul'a her yıl 300 bin koyun şevkini iltizamına almış.
Fâtih'in ölümünden (1481) sonra iki oğlu Bayezid ileCem Sultan arasındaki iktidar mücadelesi, Bayezid'intahta geçmesi, Cem'in ise Avrupa'ya siyasî mülteci/tutuklu olarak gönderilmesiyle sonuçlanmıştı. Babasının vefatı sırasında Konya'da bulunan Cem, kendisinden dokuz yaş büyük ağabeyi Bayezid'e karşı siyasî bir mücadeleye girişir fakat başarılı olamaz. Rodos şövalyelerinin daveti üzerine Rodos'a giden Cem, buradan Fransa'ya gönderilir ve on üç yıllık esaret hayatından sonra 1495'te Napoli'de hayata gözlerini yumar. Cem'in esareti boyunca Bayezid, kardeşinin güvenliği ve iyi muamele görmesi için Fransızlar'a büyük meblağlarda para gönderir. Bir Osmanlı şehzadesini esir etmenin muazzam önemini kavrayan Avrupalılar, bunu siyasî bir kazanca dönüştürmeye çalışırlarsa da başarılı olamazlar.
Sayfa 119Kitabı okudu
Reklam
Wilhelm Von Rubruk
Adını, 12. ve 13. yüzyıllarda sıklıkla belgelerde adı geçen ve günümüzdeki Fransa'nın kuzey kısmında Rubruk (Rubruquis, Ruysbroek) olarak bilinen yerden alır. 1210 ile 1220 arasındaki uzun zaman diliminde herhangi bir yılda doğmuş olabilir. Bu bilgilerden seyahatini olgun bir yaşta yaptığına hükmedilebilir. Uzun bir boya ve dış görünüm itibarıyla etkileyici bir yapıya sahip olmalıdır, zira kendisi ağırlığı dolayısıyla gayet kuvvetli bir ata ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Kral Ludwig'in Sertak Han'a yazdığı, Türkçe ve Arapçaya tercüme edilen mektubunu 1252'de İstanbul'da aldı. 7 Mayıs 1253'te maiyetiyle birlikte denize açıldı. 27 Aralık 1254'te keşişler Möngke Han'ın devasa ordugahına, o zamanın en güçlü imparatorluğunun başkentine ulaştılar. Kafkasya'nın güney eteğinden, Nahcivan, Erzurum, Konya üzerinden, 17 Haziran 1255'te Kıbrıs-Lefkoşa'ya geldi. Belgelerde gördüğümüz gibi, 15 Ağustos 1255'te Trablus'taki tarikatının bir bölümünde yaşıyordu. Seyahatnamesinde; gidiş yolculuğu hakkındaki bilgiler, geri dönüş yolculuğundan çok daha ayrıntılıdır. Eseri, zamanının İç Asyasını öğrenmek için doğru bir kaynaktır. Fransa'ya döndüğünde Kral IX. Louis'e sunduğu rapor tarihi coğrafyadan etnolojiye kadar uzanır. Ayrıca Kumanlar, Kırım'daki bakiye Got kabileleri, Tuna Bulgarları hakkında çağdaşlarıyla aynı bilgileri paylaşmaktadır. Özellikle dikkatlice Asya'nın Hıristiyan kısımlarıyla ama Lamalar ve Budistlerle de meşgul olmuştur. Bizzat filoloji bile kendisine önemli açıklamalar için müteşekkirdir..
Sayfa 4 - Kronik KitapKitabı okuyor
Dil konusu gelince Mustafa Hoca'nın ilgisi hemen artıyor. Bu meseleyle az uğraşmamış, defterler doldurmuş. İşte küçük bir deftere Türkçedeki beş yüze yakın kelimenin nereden geldiğini yazmış: • Diploma; Yunancada iki kere katlanmış anlamına geliyor. • Defter de aynı dilde 'diphteria' yani yüzülmüş hayvan derisinin değişik bir
Sayfa 166 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Kâmil Bey, ömründe Yakacık'tan öteye geçmemiş bir İstanbul çocuğuydu. Anadolu hakkında zaten hiçbir fikri yoktu. İstanbul'a gezgin satıcı, apartman kapıcısı, hamal, besleme sağlayan sınırları belirsiz bu memleket, elbet içinde yaşayanlardan başka türlü olamazdı. Öyleyse, kendi kendisine davranıp kalkmasını, isyan ederek silaha sarılmasını ummak boşunaydı. İstanbul —İmparatorluğun başı-kubbelerden kamburlarını çıkararak böyle sinmişken, Anadolu ne yapabilir ki? Hele Antalya-Konya bölgeleri İtalyanların; Antep, Maraş, Adana Fransızların; Samsun tarafları İngilizlerin, Zonguldak Fransızların işgali altında olursa... Anadolu' neresi? Yunanla dövüşenler kimler? Ankara ile Mustafa Kemal mi? Kâmil Bey fazla düşünmeden milletin —yani İstanbul'un-ümitsizliğine hak verdi.
Süleyman Şah
Süleyman Şah, Konya şehrini zapt ettiği zaman, Anadolu'da savaşan Türk beylerinden önemli bir kısmı Konya'ya gelerek Süleyman Şah'a biat ettiler. Süleyman Şah'ın başarılarını adım adım izleyen Sultan Melikşah, Anadolu hiikümdarlığı menşurunu kendisine vermek suretiyle bu memleketteki askeri birlikleri tek elde birleştirdi.
Reklam
Cumhuriyetten Önce Anadolu'da Demiryolu Kimlerin Elindeydi?
" Eskişehir-Kütahya ve Afyon hattı Alman sermayeli demiryolu şirketlerinin elindeydi. Ama Aydın-Denizli üzerinden Afyon'a ulaşan demiryolu hattı bir başka istasyona bağlıydı ve İngiliz hattıydı. Afyon'dan sonra Konya Ereğli'ye kadar hat döşendi. Afyon'da iki istasyon vardı. Birisi, Almanların Anadolu Demiryolu Şirketi'nin elindeydi. İkincisi, Denizli'den uzanan İngiliz hattıydı... "
Sayfa 369 - Kronik KitapKitabı okudu
…Bir gün Mevlânâ’nın hastalandığı duyulur ve Konya halkı onu ziyarete koşar. Uygulanan tedaviler yarar sağlamaz. Artık sevgiliye kavuşma anıdır. Mevlânâ’nın kendi deyişiyle artık düğün gecesi (şeb-i urs/şeb-i arus) gelip çatar ve o, 5 Cumâdessânî 672 (17 Aralık 1273)’de bâki âleme göç eder.
Sayfa 17 - Kurtuba Kitap,
''Her insan kendi hissesine düşen bir, iki kişilik saadet payı için kavga etmeli. Hiç olmazsa bu kavgayı yapmalı ki, asıl hakikat dünyasını bulsun. Bu kavgada kazanmamalı ki, Hanya'yı Konya'yı anlasın. Bu kavgada zaten kazanmak da yoktur a. Çünkü belki ortada galip vardır ama, mağlup olan yoktur ki... Kadın da, erkek de böyle, bir kavganın sonunda soluğu ya nikah dairesinde alır, yahut da serbest bir birleşmeyle yeni bir hayata adım atarlar.''
Konya Mevlâna Dergâhı'nın başına I. Abdülhamid'in sadrazamı Şahin Ali Paşa'nın (v.1203/1789) atamasıyla gelmiş olan 22. Çelebi el-hac Mehmed Efendi'nin[1] (v.1230/1815) 3. kuşak torunu olan Konya Mevlâna Dergâhı'nın 28. Çelebisi II. Abdûlhalîm Efendi’nin (v. 12 Ekim 1925 / 24 Rabiulevvel 1344) Çelebi makamına ikinci kez
Sayfa 178 - Mustafa İzzed Abdülbâki Gölpınarlı (v. 25/08/1982), İnkılap Yayınları, İstanbul 1983, s. 178-181.
Reklam
Tahta Bavul
Ne tahta bavuldu bu ama! Kendini Almanya'ya götürmüş, geri getirmiş, Aydın'a, Konya'ya taşımış ve şimdi de Sinop'a ulaştırmıştı... Sabahattin Ali
Sayfa 116Kitabı okudu
Bilindiği üzere Kastamonu hattından Antalya-Teke yöresine kadar uzanan bölgede, Moğolların baskıları sonucu Orta ve Doğu Anadolu'daki yaylaklarını kaybeden Türkmen boyları yerleşmiş; zaman içinde bunların oluşturduğu tabanda, bir kısmı Selçuklu ümerası olan beyler ve boy beyleri, Bizans'a karşı giriştikleri müca­dele, akın faaliyetleri ile sivrilerek hakim unsur haline gelip hane­dan teşkil etmişler ve müstakil-yarı müstakil bir tarzda teşkilatlan­mışlardır. Bunlar arasında özellikle eski Selçuklu payitahtı Kon­ya'yı ele geçirip burayı merkez ittihaz eden Karamanoğulları üstün bir mevki kazandılar. Onların Selçuklular'ın varisi olma iddiaları ve diğer beylikler üzerinde hakimiyet kurma siyasetleri, XV. asra kadar sürmüş, bir bakıma Osmanlılar ile olan rekabetin ana görünüşü, yaklaşık bir buçuk asır boyunca bu çerçevede kalmıştır.
Sayfa 101 - Kitabevi YayınlarıKitabı okudu
Cemaleddin-i Aksarayî, ilerlemiş yaşına rağmen Konya'dan Aksaray'a döndükten sonra Zinciriye Medresesi'nde vazife yapmak için ilgili mercilere müracaat eder. Ancak medresede müderris olacaklar için bir şart bulunmaktadır: Es-Sihah adlı Arapça sözlüğü ezberlemek. Aslen Türk olan Ebû Nasr İsmail bin Hammad el-Cevherî'nin yazdığı bu lügat, Arapça lisanı ve Arap edebiyatı için en önemli başucu eserlerdendir. İşin nihayetinde Cemaleddin-i Aksarayı, Sıhah-ı Cevherî yi ezberledikten sonra medresede ders okutmaya başlar.
ATATÜRK’ün SOYSOPU ÜZERİNDE GERÇEKLER SORU: "
-Atatürk’ün soysopu üzerinde çeşidli görüşler-açıklamalar var. Gerçek nedir? ■ CEVAB: Atatürk, 1881 yılında Selânik’te Koca Kasım mahallesi, Islâhhane Caddesinde üç katlı pembe evde dün­yaya geldi. Babası Rüsûmat (Vergi) Dairesi memurlarından Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanımdır. Bu ev bugün, A- postolu Pavlu sokağındaki 71 No.lu binadır. Konsolosluğu­muzun bahçe sınırları içindedir. Selânik Belediyesi 12 şubat 1937 tarihinde aldığı kararla sahibinden satın aldı ve Atatürk­ ’e armağan etti. Bugün müzedir. Baba/Ana soyu olarak Evlâd-ı Fatihan’dır (OsmanlI’nın yayılma-genişleme devrinde, fethedilen ve vatanlaştrılan yerlere İskân edilen YEDİGÖBEK TÜRK’lere verilen ad) A-li Rıza Efendinin dedeleri önce Vidin, daha sonra Serez’e gelmişler, Nizam-ı Cedîd yıllarında başlıyan ve 1827 Osman- lı-Rus Harbi yenilgisiyle çevreyi kapsıyan Bulgar/Yunan/Sırp eşkiyalık taşkınlığı önünde, Selâniğe yerleşmişlerdi. Zübeyde Hanımın ataları Konya yörüklerinden seçilen Evlâdı Fâtihan soyuydu ve kendilerine Konyarlar deniliyordu. 1839 doğumlu Ali Rıza Efendi, 1857 doğumlu Zübeyde Hanımla 1871 yılında evlendi. Altı çocukları oldu: Fatma (1872-1875), Ahmet (1874-1883), Ömer (18751883), Mustafa (Kemal Atatürk, 1881-1938), Makbule Boysan Atadan (1885- 1966) ve Naciye (1889-1901)
Sayfa 2 - Kazancı KitapKitabı okudu
Amiral John de Robeck, Lord Curzon'a gönderdiği 8 Eylül 1920 tarihli mektubunda Yunan işgali altındaki ya da Ankara Hükümeti'ne karşı diğer Müslüman unsurların isyan halinde bulunduğu bölgelerden gayrimüslimlere karşı birtakım katliam ya da yağma şikâyetleri gelmekteyse de Ankara Hükümeti'nin otoritesinin tam olarak tesis edilmiş
Sayfa 98 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
754 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.