Reis Bey, büyük bir çabayla bu henüz pek belirsiz olan ihtimali kafasından itti.
Terakki...
Terakkiperverlik...
Teceddüt... İnkılâp... İlim, fen.
Bunlar -şeksiz, şüphesiz- elzem olan, şart olan yaşama unsurları idi. Ama bu iş şekil taklitleri, bu taklitlerin kavgacıları ile olamazdı ki... Hele ruh dondurulduktan, inkar edildikten, mizaç bozulduktan sonra! Mumya ha setre pantol giymiş, ha potur, ne değişirdi?
Reis Bey o çağlarda hürriyetin bile ters anlaşıldığını ve bilhassa ters anlatıldığını acı acı düşündü. Meşrutiyet keşmekeşi dün gibi gözlerinin önünde idi ve Reis Bey, Balkan bozgununun da, Cihan Harbi trajedisinin de asıl sebeplerini işte gün gibi biliyordu. Tarihçiler, harp tarihçileri yarın kim bilir ne teknik kırıntılar arasında boğulup gideceklerdi? Onlara, çıkıp da, "Asıl sebep, kör olası sebep, şu ters hürriyet anlayışı, şu hürriyetin de Avrupa gibi, ilim gibi, fen gibi sömürülüşüdür, ters anlaşılmasıdır, millete ışık tutacakların bu konularda aldatılışıdır," deseydiniz belki de size, mesela Muallim Naci Efendi'ye yaptıkları gibi, sürmeyecekleri kara kalmazdı.