Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!
Neden ?
Çünkü korkmak, her zaman ödü patlamak manasında değildir. Korkmak, çoğu zaman asil bir his, bir endişedir. Çocuğun çok ateşi var, doktor korkuyorum! diyen bir annenin asil korkusu gibi...
Bir tren istasyonunda, bir uçak alanında tren veya uçak gelmeyip de yolları kar, ufukları karanlıklar sarınca: geciktiler, yolda kalmalarından bir kazaya uğramalarından korkuyorum! diyenler hiçbir zaman bu sözü can korkusuyla söylemiş değillerdir. Demek ki korku, her zaman ödleklik değil, çoğu zaman bir fazilet bir asil his, bir endişedir.
İstiklal Marşı şairi ise, büyük milletine seslenerek şunu söylüyor:
-Senin için bu endişe de yoktur. Batı ufuklarını kaplayan bu al renk sönebilir. Hatta sönecektir. Çünkü onun ardında bu rengin sönmemesi icin, kanının son damlasını vermekten çekinmeyen, büyük bir millet yoktur. Rengi, Şafak renginde alevlenen al sancak ise sönmez! Çünkü onun sönmesi icin bu yurdun üzerinde tek bir tüter ocak kalmaması, tek bir aile, tek bir Türk kalıncaya kadar bütün Türk milletinin millet halinde ölmesi lazımdır. Bu da mümkün değildir.
"Âlemde sevgiden büyük bir umut da, sevgiden öte bir korku da yoktur. Sevgiliden korkmak, korkunun en yüksek derecesi, sevgiliden umut etmek umudun en yüksek kertesidir. Sevgilisi olmayan biri, yaşadığını sansa da yürüyen ölüden ibarettir!.."
Sistemi eleştiren sistemin bir parçasından başka bir şey olamamak. Büyüdükçe… sistemde yer edindikçe… durumun daha da farkına varmak ama yine de bir şey yapamamak.
Dahası artık yapmak bile istememek, bu sistemin daha büyük halkası için çabalarken kendini bulmak. Daha da ağırlaşmaktan buram buram korkmak…