1577 yılının İstanbul'unda, Ramazan Ayı'nın ilk gecesinde gökyüzünde kuyruklu yıldız'ın görülmesiyle başlayan ve ardı ardına işlenen esrarengiz cinayetler, hamile kadın ve bebekleri hedef alan vahşice hayattan koparılan şehirde bir korku dalgası yaratır. Her cinayetin ardında aynı sembol, aynı işaret, aynı karanlık dokunuş vardır. Bu cinayetler sıradan bir intikamın değil, daha büyük bir inancın, daha eski bir lanetin parçasıdır.
İzler bir tarikata, tarikat bir efsaneye, efsane bir adama çıkar
Azdahak
Zamanla "kurtarıcı" ilan edilen bu adam, aslında binlerce yıl öncesinin Pers mitolojisindeki Zahhak efsanesinin beden bulmuş hâlidir.
Omzunda yılanlarla doğmasa da…
Zihninde, kalbinde, dilinde karanlığın yılanlarıyla büyür.
Halk ona umut bağlarken, o içindeki gücü ilahlaştırır.
Ve inançla başlayan yolculuk, fanatizme, ardından vahşete evrilir.
Fakat bu karanlığın içinde hâlâ susmayan akıl, boyun eğmeyen kalpler, hakikat peşinde koşan iz sürücüler vardır.
Bir hafiye, bir sadrazam, bir rasathaneci, bir kadın, bir yürek…