İsrail, güneş mi?
İsrail, ay mı?
İsrail, toprak mı?
İsrail, yağmur mu?
İsrail, rezzak mı?
İsrail, rab mı?
Bu sorulara verdiğimiz cevap koca bir hayırsa ki öyle bu korku, bu yenilmişlik, bu hissizlik, bu tepkisizlik neden?
Evet onlar kadar silahımız olmayabilir, onlar kadar teknolojimiz gelişmemiş olabilir, onlar kadar ekonomik gücümüz
Buldum geçmişteki deneyimlerine dayanarak sahibinin yine taş banka oturacağını düşündü.
Zavallı adamın aklının hala çelişkilerle dolu olduğunu yaşamının alt üst edildiğini geçirdiği içinden.
İşte köpekler en çok böyle anlarda gereklidir insanoğluna karşımıza geçip her halleriyle bakışlarıyla ve duruşlarıyla yardıma ihtiyacın var mı sorusunu sorarak beklerler.
İlk bakışta bu tür bir hayvanın acı korku ve benzeri insan rahatsızlıklarına deva olması mümkün değilmiş gibi görünse de bunun nedeni insanlığımızın ötesindeki şeyleri algılayamamamız ,dünyadaki diğer sıkıntıların yalnızca bizim standartlarımıza göre ölçüldüğünde somutlaşabildiğine inanmamız ya da kısaca ifade etmek istersek Dünyada sadece insanların yaşadığına inanmamız olabilir.
Söz tohum gibidir ve insan zihni son derece verimlidir.
Bir tohum, bir düşünce ekersiniz ve o büyür.
Burada tek problem şudur: Genellikle bu verimli toprağa korku tohumu ekilir.
Hazzın peşinden gitmekle bir sonuca varılmıyorsa, bunu acı, korku, şiddet, gaddarlık takip eder. Bu yüzden zihin hem korkunun, hem de hazzın doğasını keşfetmek zorundadır, bunlar yaşamımıza hükmeden iki unsurdur.
"Şüphesiz iman edip sâlih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Mahzun da olmayacaklardır."
(Bakara 277)
Bilinçaltımızda 5 tane kök korku var demiştik. Ama bunlardan
bir tanesi, kadınlığımızı, dişiliğimizi ve ilişkilerimizi
temelinden etkiler. Biz kadınlar, ruhumuzun derinliklerinde
aşık olmayı biliriz. Aşık olduğumuzda kalbimizin
sonuna kadar açıldığını, oradan kişisel kodlarımızın olduğu bir
frekansın nedensizce erkeğimize doğru aktığını hissederiz. Üstelik
bu başımıza geldiğinde, mantığımız işlemez olur. Karşımızdaki
erkekten aynı cevabı almak, onun sıcaklığını, yakınlığını
güvenilir bir ilişki içinde yaşamak isteriz.
Eğer kalbimizi tamamen açmaktan çok korkuyorsak tam
olarak ayaklarımızın yerden kesilmediği pek çok ilişkiye de girebiliriz.
Erkek bizi daha çok sevsin de biz rahat edelim, acılar
çekmeyelim, garantide olalım diyebiliriz. Çünkü kalbimizdeki o
gizli şifresi olan frekansı her açtığımızda canımız çok fena yanacaktır.
Açanlar bilir. Eğer bilinçaltınızda kaybetme korkunuz
varsa, bu mutluluk çok uzun sürmüyor. Ya erkek korkup kaçıyor,
ya uzaklaşıp sessizleşiyor, ya sorumluluk alamıyor, ya da sadece
ona sunduğumuz kadınlığımızın ve bu özel duygunun kıymetini
bilmeden hızlıca tüketiyor.
En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım ? Ben dediğim şey , bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
"Korku katilidir aklın. Korku, mutlak yıkım getiren küçük ölümdür. Korkumla yüzleşeceğim, Onun etrafımdan ve içimden geçip gitmesine izin vereceğim, Ve geçip gittiğinde, onun izlediği yolu görmek için iç gözümü kullanacağım. Korkunun geçtiği yerde hiçbir şey olmayacak. Yalnızca ben kalacağım."