Morg katına iniyoruz. Soğuk. Karanlık. Besbelli, çocuk gülüşü değmemiş buraya.
En nihayetinde dünya baştan aşağı rutubetti ve günü geldiğinde hepimizi altına alacaktı. Bir tek acılarımız ayakta kalacaktı.
Reklam
“İnsan nefret ettiği yoldan en az bir kez geçer, tabii bu geriye dönüş de olabilir” demiştin.
İstanbul eskiden yedi tepe, üç delikanlı, bir pamuk yüzlü güzelden oluşurdu. Her köşe başına mangal yürekli bir devrimci ile bağrı su gibi bir ülkücü düşerdi.
Reklam
Güneşlikleri çekilmiş pencerelerinize baktım. Ellerimi kanattım. Acının yönünü değiştirebilirsem belki daha çabuk atlatırdım yaşadıklarımı.
Ah Ezo! Sen gülümsüyordun ve ben gamzelerini yemek istiyordum. Hatta buz kesiği ellerimi bile unutuyordum.
Sesi nefesime küskün. Nefesi tenimi görmüyor. Dünyanın bütün palavralarına inanıp onu arıyorum. Kayboluyorum.
Reklam
Yıkık dökük bir şehirde neyi seveceğini bilememişti. Ölümden beter günlere, beter öfkelere kilit kırmıştı. Buruk kanatlarla havalanmaya çalışan umudunun yere çakılışına kimse şahit olsun istemiyordu.
"Öğretmenim" diyor, "ben büyünce fotoğraf olmak istiyorum."
27 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.