En anlamsız hayattır; Ayartıcı özbenliğin dizginlenemez tutkularına esir olmuş batılı insan tipi,hürriyetin hakikatini maketine feda etmiş demektir. Böyle bir hayatı,ancak korkular,tabular,önyargılar.kolektif saplantılar,bilinçaltı fobileri yönlendirir.
Korku mu sevgi mi? Hayatımızda SIKLIKLA aşağıdaki hangi belirtiler tezahür ediyorsa, o duygu hayatımıza daha çok hükmediyor demektir. Korkular hasta eder, sevgi iyileştirir. Korku yüreği daraltır, sevgi genişletir. Korku zihni bulanıklaştırır, sevgi netleştirir. Korku endişe üretir, sevgi huzur verir. Korku kısıtlar, sevgi yaşar ve yaşatır. Korku hiyerarşiktir, sevgi eşitlikçidir. Korku ayırır, sevgi birleştirir. Korku yok edicidir, sevgi yaratıcıdır. Korku yargılar, sevgi değerlendirir. Korku karamsardır, sevgi iyimser. Korktuğun birini sevemezsin. GERÇEK saygı sevgi temellidir, korku değil. Sevginin olmadığı her yerde korku vardır. Korku sevginin yokluğudur. Sevgi ışık, korku karanlıktır. Bir mum ışığı bile koskoca salonu dolduran karanlığı yok etmeye yeter. Bir yudum sevginin bile umutsuz bir yaşamı aydınlatması gibi.
Reklam
Birbirine aşık iki insanı ayıran azgın bir nehir olduğunu öğrendi. Korkular, kompleksler, beklentiler, egolar, şüpheler ve kaygılar nehriydi bu... Güçlü akıntıların etkisiyle zaman zaman kabaran ve bulanıklaşan bu hırçın suyun öteki yanındaki sevdiğinize ulaşmak için tek bir şansınız vardı: Sadece onun aşkına güvendiğinizde varolan bir asma köprü... Bazen onun sevgisinden şüpheye düşerdiniz. O zaman köprünüz zayıflar, onu tutan halatlardan bazıları kopar ve karşıya geçmek güçleşirdi. Yine de sağlam kalan bir kaç halatın sayesinde geçerdiniz. Ama bazen öyle anlar gelirdi ki sevildiğinize dair tüm inancınızı yitirirdiniz. İşte böyle zamanlarda kabaran dalgalar biricik köprünüzü yıkar, sular batıp çıkan tahta ve halat parçacıklarını uzaklara götürürdü. Öteki kıyıda duran sevgilinize bakardınız ve ona tekrar kavuşmanın bir yolunu arar ama bir türlü bulamazdınız. Böyle zamanlarda bazıları çare kalmadığını görüp nehrin yanından uzaklaşırlar, bazıları da kendini azgın sulara atıp karşıya yüzerek geçmeyi denerlerdi. Ama sevildiğini bilmeden ve sadakatten emin olmadan girilen bu nehirdeki akıntılar böyle bir yolculuğa izin vermezdi. Ya egonuz ve beklentileriniz sizi boğardı ya da şüpheleriniz ve korkularınız... Yine de yüzmeye çalışanlardan bazıları hiç vazgeçmezler ve ömürlerini aslında bataklık olan o karanlık sularda çırpınarak geçirirlerdi. Çünkü akıllarına yakınlarda bir yerlerde başka bir aşk ve başka bir nehir daha olabileceği gelmezdi. Daha ilk baştan nehri geçemeyeceğini anlayıp uzaklaşanlarsa, hayatları boyunca 'acaba yüzebilir miydim' diye sormaktan kendilerini alamazlardı.
Sayfa 106Kitabı okudu
Benzemez insan dostlarıma/ Ağaçlar gölgesini esirgemez/ Güneş köpeğimden daha sadık/ Dizlerime sıçrar ellerimi ısıtır/ Karşılık beklemeden/ Hele kuşlar/ Avcılara bile kin beslemezler.” Oktay Rıfat'ın “Gün Sonu Konuşması” şiiri böyle biter. Mahsusmahal için aklımda harfler, kâğıda, dünyaya, insana her baktığımda, bu dizeler sözden önce halkalandı
Hala korkular, renkler ardında mısın? Çirkinle güzel seçmek kaydında mısın? Oldun diyelim Zemzem, ya da ab-i hayat Bir gün öleceksin yar, farkında mısın?
kıranresimleri
" ...Bir süredir ölüm her köşe başında pusuda. Sevgilerin, sıcaklığın, insanlığın, yaşamın küçük avuntularıyla, bağlayıcı kaygılarının yerini korkular aldı. Ölüm her şeye sindi. Yaşamalara sindi, garip bir biçimde olağanlaştı. Herkes susuyor. Herkes, her şey. Neden susuluyor, neden, neden? "
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.