Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.
YALNIZ BİR OPERA
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
"Linnankoski'nin "Mücadele"sindeki Kabil, her baskıyı devamlı protesto eden, üzerine gelen gerçekle uzlaşmayan, kendine özgü bir Prometheus'tur. Kabil, hayatın her darbesine boyun eğen bir koyun olma yeteneğine sahip değildir.
Kabil yaratıcı hislere sahip olduğunu hisseder, kendine inanır ve dünyanın ve insanlığın geleceği için bütün gücüyle savaşmaya hazırdır. Çakan şimşekten yerler titrerken ve şimşeğin ışığından sanki bütün gökyüzü yanarken, herkes korku ve endişe içinde yere kapanır.
Sadece Kabil meydan okurcasına başını kaldırıp, yerinde sağlam durur.
Habil'e, kız kardeşlerine, hatta annesiyle babasına şöyle der: "Yeryüzünün küçük, zavallı solucanları, siz sadece sürünebilir ve titreyebilirsiniz. Korkunun çocukları olduğumuz için, dini de devamlı korku, titreme, şikâyet ve dilenme olarak algılıyorsunuz. Eğer siz ruhen de gerçekten Yaradan'ın çocukları olsaydınız, yere kapanmak yerine, yukarılara uzanarak, büyüyerek, kendiniz birer hayat yaratırdınız.""
Benim gördüğüm Türkiye şifahen yaşayan bir topluma dönmüş. Daha önce belirttiğim gibi devamlı konuşuyor, hiç eylem yok, hareket yok, aksiyon yok. Herkes konuşuyor. En kolay yola kaçıyorlar.