Kitabı, başlangıcından itibaren ele almamız gerek. Osmanlı için yazılan kitaplarda direkt olarak Padişah ve hikayelerine girişler yapılıyor ve bunu yapanların çoğunu da okurken insan ister istemez hani güzel bir başlangıç bekliyor. Bu kitap oan sahip. Güzel bir önsöz, hem Bizans, hem Osmanlı, hem Batılı hem de Günümüz tarihçileri kâle alınarak
1. J. K. Rowling - Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı (975 sf)
2. J. K. Rowling - Harry Potter ve Melez Prens (594 sf)
3. J. K. Rowling - Harry Potter ve Ölüm Yadigarları (690 sf)
4. İlber Ortaylı - İlber Ortaylı Seyahatnamesi (277 sf)
5. François Rabelais - Gargantua (254 sf)
6. Ezop - Masallar (214 sf)
7. Tuna Kiremitçi - Git Kendini Çok
Dilaver Cebeci, kitabın kapağını aralayınca önce yüce bir kapıdan buyur eder sizi ,ve bir seccadenin eşiğinde şöyle dersiniz "Boynuma kadar terime gömülmeğe razıyım. Yeter ki, bir kez doyasıya huzurunda durayım." Sonra sizi bu manevi iklimden çıkartıp Vey Irmağı'na götürür atlar sulanır Kürşad'ın kırk çerisiyle...Dedem Korkut soy soylar,
Bilimselliğin ve buna değin şeylerin toplumsal ilişkilerden soyutlanmış bir biçimde ele alınması bilimsel düşünceye ve bilimlere toplum içinde büyük bir yer sağlamakla kalmamış, bilim -zaten sınırlı kadroların elinde yürütüldüğü için- giderek tartışma dışı kalmış ve kendisine toplum üstü bir yer verilmesi
Korkut Tuna kitabında şehirlerin doğuşu, yayılışı ve ilerleyen süreçte modern şehirlerin
yeni biçimleri, sorunları üzerinde durmuştur. Onun için şehir, bir toplumu anlama biçimidir.
Şehir olgusuna Doğu-Batı yaklaşımında bulunmuş, Batılı sosyologların şehirleşmeyi Sanayi Devrimi ile Batı’da başlatmalarına karşılık yerli bir bakış açısı
Ufuklar Ardı Bizim
“Ufuklar Ardı Bizim” Şair Mehmet Ali Kalkan’ın “Gök Aradık Tuğlara” sonrası ikinci şiir kitabı. 2022 yılında, Ötüken Neşriyat aracılığıyla okurla buluşturulmuş. Yüz yirmi sayfa hacmindeki eser kırk dört şiirden oluşmaktadır. Şiir kitabı ismini, üçüncü sırada yer alan “Ufuklar Ardı Bizim” şiirinden almaktadır.
Her sanat
Kitle iletişim araçlarında görülen yaygınlaşma ile bunlarla aktarılabilecek bütün Batı hayatı ile ilgili tarzlar bütünüyle topluma aktarılmaya başlanarak bilimin gösterdiği çağdaş uygarlık yolunda Batılı ülkelere yetişilmeye çalışılacaktır. Bu çerçevede esas unutulanın toplumun kimliği olduğu görülmektedir. Cumhuriyetin yaratmak istediği insan tipinin akılcı, gelenekçiliğe ve medreseye karşı cephe almış, her meseleyi fikir açısından objektif olarak ele alacak bir insan tipi47 olması bu tipin toplumsal dayanaklardan yoksun, aidiyeti olmayan bir özellik kazandığını göstermektedir.
Marx’ın belirttiğine göre Roma İmparatorluğunun yıkılışı antik çağ üretim kadrolarının da yıkılışına yol açmıştı, “tarım gerilemişti, sanayi pazar yokluğundan dolayı gerilemeye başlamıştı, ticaret uykudaydı ya da zor yoluyla kesintiye uğramıştı…kırın olduğu kadar kentin de nüfusu azal mıştı. Bu belirli durum ve bu durumdan ileri gelen fethin örgütlemiş tarzı, Cermenlerin askerî örgütlenişlerinin etkisi altında, feodal mülkiyeti geliştirdi”
Şöyle veya böyle dünyadaki ilişkilerin bir örnekleştiği, âdeta tek kalıba döküldüğü bir sırada; masum gibi gözüken bilgi ve teknoloji meselesinin arkasından geleni gözden kaçırırsak,anlayamadığımız ve istediğimiz gibi yönlendiremediğimiz toplum içi ve toplumlar arası ilişkiler içinde bocalar dururuz. Bu bakımdan bilgi konusunda bile kavramlarla yetinmeyip, sosyolojinin getirdiği boyutla daima temel toplumsal ve toplumlar arası ilişkileri, bu ilişkiler içinde yer alan toplum kesimlerini gözden kaçırmamamız gerekmektedir.
Artık bütün kısmî tarihlerin tek bir bütünleştirici tarih içinde ergimeleri21 olayı olarak değerlendirilen süre içinde ortaya çıkan esas mesele bilimsel ve teknolojik transferlerin salt bilimsel kural ve teknikleri değil, içinden çıktıkları Batılı tarzı getirdikleri, girdikleri ülkelerdeki kültürel mirasın yıkılıp Batılı bir şekle dönüşmesinden veya ancak yabancılaşma ile açıklanabilecek özellikler kazanmasından anlaşılmaktadır.
Antik çağın Yunan toplumu Doğu toplum tipinden daha ileri bir toplum modeli olarak ileri sürülmesine rağmen fazla nüfus besleyememesi Marx tarafından üretici güç eksikliği ile açık-lanırken üretim konusunda da bir farklılık ortaya çıkmaktadır.
toplum sorun ve açmazlarının kökeninde toplumun işleyişinde ortaya çıkan ve mevcut bilgi donanımı çerçevesinde anlayamadığımız veya yanlış teşhis ettiğimiz olayların gerisinde yine edinilmiş bilgilerle iş görmemiz yatmaktadır.
Marx’a göre “bir ulusun üretici güçlerinin ulaştığı gelişme derecesi, en açık şekilde iş bölümünün ulaştığı gelişme derecesi ile anlaşılır… İş bölümünün gelişmesinin çeşitli evreleri, bir o kadar, farklı mülkiyet biçimlerini temsil eder”
İstanbul İstanbul İstanbul.. üniversite ve meslek hayatımın şehri .. seni geçmişte özlüyor gelecekte umutla bekliyor anından ise nefret ediyorum.. nesin sen ? Alt tarafı iki tektonik vetire alt tarafı eski vadi tabanı olan boğazın var. Sahi o boğazdan akanlar ne İstanbul ? Kütük mu yoksa su mu ? Hadi bu soruların hiç birine bakmadan cevap bulamadan okuyalım alberin kitabını.. esenlikle kalın ürününüz bol kazancınız bereketli olsun
Korkut Tuna bir söyleşisinde "Her medeniyet kendi kavramını üretir ve kendi kavramının içinde kendi muhtevasını doldurur" diyor. Bizim sıkıntımız, hem kavram üretemeyişimizden hem de kavramların içini kendi muhtevamıza göre dolduramayışımızdan kaynaklanmaktadır.