İnsanın amacının var olmak değil yaşamak olduğunu savunan Jack London, kısa hayatı boyunca; korsan istiridye avından, altın aramaya, Alaska tepelerinden Okyanuslara kadar sayısız yerde sayısız macera peşinde koşmuş bizlere oldukça fazla eser bırakmış bir yazar. En önemli ve otobiyografik öğeler içeren eseri Martin Eden. Kahramanımız Martin bir sandalda uyurken sahilden gelen sesler ile hayatı değişiyor. Sahilde bir grup tarafından dövülen Arthur’u kurtaran Martin bunun sonucunda yemeğe davet ediliyor. Daveti kabul eden Martin eve girmesiyle birlikte, duvarlarda ki gerçek tablolardan, masada daha önce hiç görmediği çatal bıçaklara kadar şaşkınlık içerisinde kalıyor. Yemekte karşılaştığı Ruth ile birlikte hayatı tamamen değişiyor. İlk kez burjuva sınıfına dâhil bir aile ile vakit geçiren Martin Eden, bu günden sonra hiç bitmeksizin bir bilgi açlığı çekmeye başlıyor. Kendini sürekli geliştirmeye çalışan Martin, yabancı dil öğrenmeden görgü kurallarına kadar birçok konuda kendini eğitiyor. Bu sayede Ruth’a layık olacağını düşünüyor Martin Eden… Genelde klasiklerin çizgiye uyarlanması hüsranla sonuçlanıyor. Ama bu eserin istisna olduğunu söyleyebiliriz. Çizimler olsun, renklendirmeler olsun gayet güzel. Birebir uyarlama olarak, eserin ruhuna uygun uyarlanmış.
