Nazım Hikmet'in Aziz Hatırasına
Dünya tarihinin belki de en kanlı yüzyılının başında doğdu. Dönemin koşullarına göre oldukça varlıklı ve eğitimli sayılabilecek bir aileden geldi.
“Üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim” der Otobiyagrafisinde.
Paşazadeydi aslında burjuva karşıtı olmasına rağmen. Ancak çok kızardı kendisine “Paşazade” diye
Üç Anadolu Efsanesi
Eser içinde Köroğlu, Karacaoğlan ve Alageyik olmak üzere, üç halk hikayesinden oluşuyor.
1)Köroğlu:
Rivayet o'dur ki bir zamanlar ünlü Bolu Bey'inin birbirinden güzel atları varmış.
Bu güzel atları yetiştiren biri de var ki adı Koca Yusuf.
Bir gün çifliğe bir haber gelir. Koskoca Osmanlı padişahı Bolu
Padişah'ın ayakkabılarının, çizmelerinin altına ayrı bir bölüm yapıldı ve İstanbul toprağıyla dolduruldu. Böylece koskoca ülke büyük bir sorundan kurtulmuş oldu. Padişah gavur toprağına ayak basmayacaktı.
Selam dostlar yeni bir inceleme ile karşınızdayım maalesef bu sefer elimdeki kitap biraz fazla benimle oldu. Malum yaptığım iş nedeniyle ay sonları ve ay başlarında biraz fazla yoğun oluyorum dolayısıyla da kitap okumaya yeterince vakit ayıramıyorum. Şimdi gelelim kitap incelememize…
İlk kez bu kitap ile deneyeceğim bir inceleme yöntemiyle
Abdülhamit gerçekleri!
Sevgili okurlarım, Osmanlı padişahı Abdülhamit için TRT tarafından hazırlatılan dizinin ilk bölümü dün akşam yayınlandı. Birileri yine iyi para kazandı!
Şimdi piyasada Abdülhamit modası var. Osmanlı'nın bu padişahı zorla yüceltilmek isteniyor, adı çeşitli kamu kurumlarına veriliyor. Son olarak İstanbul'daki koskoca GATA
PADİŞAHA GİREN KAZIK
Raviyan-ı ahbar ve nakılan-ı asar ve muhaddisan-ı rüzigar o güna rivayet ve bu tarz üzre hikayet ederler ki, çook eski zamanlarda, yeryüzünün bilinmedik bir yerinde, suları bol, dört yanı yol, kişileri erimli, toprağı verimli, halkı erdemli, yazarları görkemli bir ülke vardı. O ülkede her kişi salt kendi çıkarında olup,
herkese selam! bugün geçtiğimiz haftalarda çıkmış olan Zülfü Livaneli – Kaplanın Sırtında kitabından bahsetmek için buradayım. tarihi okumalar ve araştırmalar yapmayı çok seviyorum, o sebeple direkt alıp okuduğum bir eser oldu kendisi. bu kitap; tartışmasız en çok konuşulan Osmanlı’nın 34. Padişahı ve 113. İslam Halifesi olan 2. Abdülhamid
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir müddet orada konaklar. Zamanın şartları birdenbire dönmesi için de müsait değildir zaten. Havalimanında bekleyen uçağı yok ki kanatlansın. Şanına layık bir otağ kurulur. Hünkarın kaldığı otağın işlerini Mısırlı bir cariye yapmaktadır. Yavuz Selim çadırından çıkıp beyleriyle, paşalarıyla
Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında ağırkanlılığıyla ve keyfine düşkünlüğüyle tanınan bir padişah -ismi bende saklı- bir gün musahibine (danışman) sorar: ''Belli zamanlarda elimi kaldıracak halim olmuyor. Üzerimde bir kırıklık, bir ağırlık... Yataktan kalkmak istemiyorum. Bu ne haldir? Maraz mıdır? Atâlet midir?'' Yani hastalıktan mıdır,
-Son padişahımız bile İngiliz gemisine binip kaçtı Istanbul'dan
-Sus günaha girme koskoca padişah, halifemiz İngiliz gemisine mi binecek! Hem zaten kaçmadı ki ,yeni hükumet uydurdu bunu."
Mustafa Kemal Harbiye öğrencisiyken o yalıda arkadaşına ders çalışmaya gelirmiş. İki Harbiye öğrencisi yalının bahçesinde çalışırken dadı da arada bir onlara kahve ikram edermiş. Mustafa Kemal dadıya Boğaz'ın karşı kıyısındaki padişah sarayını gösterir ve "Bak dadı ben ileride burayı müze yapacağım!" dermiş Kadın da, "Hadi oradan zevzek!" diye karşılık verir ve koskoca padişahın sarayına dil uzatan bu yeniyetme sarışın çocuğu paylarmış. İşte kadının sırrı ve son günlerini, "Vallahi yaptı, vallahi yaptı!" diye geçiriyor oluşunun sebebi buymuş.