''Hayatımızda sarfedilen muntazam bir zaman mevcuttu; bu, hiçbir şekilde iyi değerlendirilmiyordu. Ne dışarıda, ne de içeride. Bizler, bu hayattan daima kopuk bir biçimde yaşamayı ve anlamsızlık duyguları tohumlarını toprağımıza ekerek ölü olarak yaşamak için planlanmak istedik. Ve ne kötü! Yerimizden yurdumuzdan edilmemiştik, akan bir çeşmemiz; içinde prangalarımız ve kelepçelerimizle yemekler yediğimiz dört duvar çevrilmiş evlerimiz mevcuttu! Ağlıyorduk, bilmiyorduk niye. Sızlıyorduk, bilmiyorduk niye. Ve kendimizi kaybediyorduk, ölüyorduk; savruluyorduk. Cenazelerimiz kaldırılıyordu, bilmiyorduk niye. Böyle böyle çökertildik bizler, içimizde ayık insanlar kalmadı; en ayıklarımız ise cehaletimizin etkisiyle sindirilmeye çalışıldı. ah... insan bazı şeyleri görmemek, yaşamamak için ömrünü heba etmeye değer görüyor! Kendimizi aramalı ve bulmalı, hayatın esaretinden koparıp gerçekler işler için sunmalı, yoksa biteceğiz; kahroluyoruz...''
D.p zindan
...kesin olan şey şu ki ilahi ya da insani, tahrif olmuş ya da olmamış hiç mühim değil... Eğer bir şey yeteri miktarda zihni meşgul ediyorsa, kozmosun bir taraflarında o şeyin mutlaka bir karşılığı vardı. Ve hatta belki de insanın yaratılış maksadı buydu. Çünkü hayvanlar ile bitkilerin tahayyül ve tasavvur ederek var ettikleri çok basit şeylerdi. Çoğunluğun Allah diye andığı varlık daha detaylı bilmek ve bilinmek için evrimi insana doğru kırdı. Neticede evren hiç durmaksızın genişliyorsa hızını insanın ama iyi ama kötü düşünebilmesi ve çoğu zaman dev bir yanılgının ortasında bulunsa bile bir zihne sahip olmasına borçluydu.
Merhaba bugün aşırı darkromance bir serinin ikinci kitabının yorumu ile geldim.
Yazardan okuduğum ikinci kitap sıkı bir şekilde okumuyorum aslında elimin altında kalsın boş zamanlarda okuyayım diye başladım.
Zade ilk kitaptan beri sevdiğim bir karakterdi, fare de sevdiğim bir karakterde olsa bu kitabın ilk yarısı beni gerdi. Zade beklemek aşırı zordu ve ilk kitabı okuyan bazı insanların bile bu kitabı okuyabileceğini düşünmüyorum.
Kitap için iyi yada kötü diyemiyorum, yine de sonunu sevdim.
Okumayı düşünenler uyarıları kesinlikle dikkate alsın.
Kitap kesinlikle artı on sekiz hatta artı yirmi dört bile olabilir. Yine de okumak isteyenlere şimdiden iyi okumalar.
Hayatımda hiçbir şeyin ortasında kalmamak gibi bir huy edindim. Doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü, sevgi ya da sevgisizlik. Hiçbir şeyin ortasında durmuyorum, acabasını düşünmüyorum. Kırılmak insanı gerçekten keskinleştiriyormuş onu anladım.
“Yükseklerde uçtuğum zaman Windsor Dükü ya da Clark Gable’la evlenmek istiyorum,” dedi. “Kendimi kötü hissettiğim zaman doğu bölgesinden okuma yazma bilmeyen bir göçmeni ya da bir serseriyi seçebilirim.”
Garsonun Ünlü Edebiyatçılarla imtihanı 😊😊
GARSON: Efendim, sizleri burada görmek büyük mutluluk!
CEMAL SÜREYA: Kim istemez ki mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın?
GARSON: Anlamadım efendim?
CAN YÜCEL: Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil, hak ettiğin kadar unutulursun.
GARSON: Anlıyorum
Cassian ekmek çalan keşiş örneğini verir. Başta söyleyemez. İyi ve kötü düşünceler arasındaki fark kötü düşüncelerin kolaylıkla ifade edilememesidir, çünkü kötü gizli ve belli edilmeyendir. Kötü düşünceler kolaylıkla ve utanmadan söylenemedikleri için ışıkla karanlık; dile getirmeyle günah, gizlilik ve suskunluk; Tanrıyla şeytan arasındaki o evrensel fark da meydana çıkmaz. Sonra keşiş kendisini yerlere atarak itiraf eder. Ancak sözlü bir şekilde itiraf ettiğinde şeytan içinden çıkmıştır. Sözlü ifade kritik andır (Başrahip Musanın İkinci Konferansı, II). İtiraf hakikatin göstergesidir. Bu şekilde düşüncelerini sürekli dile getirme fikri sadece idealdir. Asla tamamıyla mümkün değildir. Oysa sözün kalıcı bir şekilde söylenmesinin bedeli ifade edilemeyen her şeyin bir günaha dönüştürülmesidir.
Giyindim en güzelinden
Ve de kokular sürdüm
Aman rüyama girince
Sana, kötü görünmek istemem.
Yüzünü göreyim
Bide sesini duyayım
Ondan, ilerisi
Görmeyeyim, duymayayım...