İsmini ilk duyduğumda garipsediğim ama hepimizin hayatından bazı kesitlere dokunacağını bilmediğim güzel bir kitap.Hepimiz öyle degil mi ?Bazen kendimizi hiç bir yere ait hissetmeyiz.Bu kocaman evrende bizi sığdıramayacak kadar küçük gelir .Kimi zaman kendimizi en yakın ailemize yeri gelir sevdiğimiz insana kendimizi ait hissetmeyiz ve yabancılaşmaz mıyız?
Milyarca kuru kalabalık insan içinde bir kenara atılmış gibi.Her zaman sorgularız kendimizi en çok da neden mutlu olamadığımızı?
Kimi zaman bir oyuncakla hatta bazen kendimiz ile konuşacak kadar yalnızlaşmaz mıyız?
Şunu unutmayın bunları yeryüzünde yaşayan sadece siz değilsiniz.
“Kimi vakitler, ruhumda hissettiklerim dünyaya çıkacak bir kelime bulamaz. Böyle zamanlarda hayat, dört bir tarafıma asılmış donuk bir resim gibi durur. Kalkıp insanların içine karışmak istemem, elimi raftaki bir kitaba atmak istemem, sevdiğim insaları aramak istemem; bitkinlikle kendimi kendi içime uzatırım. Oysa bilirim ki o ağır ve gamlı yurtta, anılarımın çölünden başka bir bekleyen yoktur beni. Orada, söylenip bitmiş şarkıların nakaratları, geri çevrilmiş çiçekler, karşılıksız kalmış cümleler ve ne aradığını bilmeyen bir göçmenin izleri birbirine karışmıştır artık. Hangi şarkı niçin söylenmiştir hatırlamam bile; hatırlamam kim, niçin geri çevirmiştir o çiçekleri; o cümleler neden karşılıksız kalmıştır. Böyle anlarda, beni dünyanın aklında tutacak hiçbir iz bulamam içimde; günler perdelerini çoktan çekmiş, mevsimler çoktan kaldırmıştır sofralarını...”
Bazen, daha sabahleyin kalkar kalkmaz buruşmuş buluyorum dünyayı.
Öylesine suya koyulmuş ve konulduğu bardağın içinde unutulmuş bir çiçek sapı gibi, rengi atmış yapraklarımın arasında bükülüp duruyorum ruhumu bir türlü çıkaramıyorum kapandığı evden...