Bugün nâçiz bir ilk okul öğretmeni idi. Fakat mesleğinin faydasındaki asaletten emin, bu ödevi unutulmuş bir köy köşesinde yerine getirmekle mutlu idi. Zavallı, uyuşuk zekâlarla uğraşmak onun hayatını dolduruyordu. Gerçeğe karşı olan ihtirası, bu küçük ödevinde kuvveti gittikçe artan bir ihtiyaç gibi mütemadiyen büyüyordu. Bu ihtiras, sonunda onun sağlığı hatta mevcudiyeti olmuştu. Çünkü kendisi için tabiî olan bu ihtiras içinde yaşamaktı. Gerçeği kazanmak, hemen elde etmek, onu tamamiyle kendine maletmek, başkalarına öğretmek istiyor; elde edemediği müddetçe de sıkılıyor, kederleniyor, yaşamıyor, dayanılamayacak derecede manevi, hatta maddi rahatsız günler geçiriyordu.