En küçük köy öğretmeni bile, tek istesin, tüm çabasını, kendi kendine karar verme yeteneğini, gemi azıya almış bu sarhoşluk tutkusundan halkı kurtarmaya adayabilir.
Allah bilir ya, ben gene almıyacaktım. Köy öğretmeni, «Hamit Ağa, dedi, sen ne diyorsun, bir trakör seksen beygir kuvvetinde...» işte o vakit eyicene aklım yattı. Seksen beygir bu!.. Evliya kuvveti be!.. Ne demek? Dağı taşı dümdüz eder.
'70'lerin ortalarında henüz boşalmamıştır köyler. İhtiyar gözler şükürle sönük. Henüz sahip olma tutkusu kurnaz elektronlarını ekmemiş yorgun genç bedenlere. Ve henüz yalnız bir gezegendir Orta Anadolu. Yüce dağlar çizer uzay ufkunu. Hasan Dağı, Erciyes, ötede Süphan. Alamancı akrabalar, Vosvos arabalar, köy öğretmeni ve tek tük antenler, uzak karayolundan motor sesleri yetmez, erken çöken akşamlarda, metropollerin ışıltılı samanyollarına kuyruklu bir yıldız gibi takılmaya.
Maraş, 4 Mayıs 1955
Ertesi gün, Maraş'ın ilkokullarını da dolaştım. Bunlar da yüreğimi biraz daha aydınlattı. Dahası var: İstiklal ilkokulunun önünden geçerken, bir sınıfta, öğretmenlerini sessiz ve hayran dinleyen öğrencileri de gördüm.
İçimden: «Okuyun Maraş yavruları, yavru kurtlar! Atatürk, eşine yüzyıllar yüzyılı zor rastlayacağımıza benzeyen o adam, hayatta yol göstericilerin en gerçeği bilimdir demiş ya, okuyun. Biraz sonra ben de, Antep'e varınca, bavulumu açacak, Sait Faik'leri, Orhan Veli'leri, Haldun Taner'leri okumağa, tekrar tekrar okumağa başlayacağım, okuyun diye bağırasım bile geldi.
Daha sonra, bir köy öğretmeni, Nabi Çalık'la da karşılaştım. Nabi Çalık: Aydınlar buraya gelmeli, toprağı avucuna almalı, sıkmalı, sıkmalı. diyor.
Nahi Çalık! Bu, su katılmamış köy çocuğu beni iyiden iyiye duygulandırıyor. Otele dönüyorum.
Otelin salonunda da Nuri Pakdil'i, beni bekler buluyorum.
Şu var ki Köy Enstitüleri'nin yarattığı yeniliklere düşman olanlar, bu halleri sebep göstermiyor, sadece Enstitüler'in komünizm yatağı olduğunu söylüyorlar, İsmail Hakkı Tonguç'dan "Tonguç Baba" diye bahsederek, bir komünist kundakçısı olduğunu ima etmeye çalışıyorlardı.
Bir aralık halka ve köye yaklaşmak, bir ıslahat yolu tutmak ister gibi görünen demokratlar, İktidara gelince, her şeyin değişeceğini umdum, fakat öğretim işlerine en yakın olması lazım gelen Prof. Fuat Köprülü'nün "Tonguç Baba" sözünü düşmanca bir tavırla ağzından düşürmediğini ve tıpkı Tevfik İleri gibi Köy Enstitüleri hareketine kin ve nefret beslediğini hayret ve elemle gördüm. Büyük eğitimci İsmail Hakkı, yılları dolduran hizmetleri hiçe sayılarak, mevkiinden atıldı. Bir ortaokula resim öğretmeni diye gönderildi, sonra oradan da atıldı ve komünist diye aleyhine boyuna dil uzatıldı. "Suçum varsa beni adaletin huzuruna yollayın, hesabım görülsün" diye defalarla yaptığı müracaatlar hiçe sayıldı. Kendisini gözden düşürülmek İstendiği günlerde sık sık aradım, karşılaştığı çileyi olgun idealistlere yakışır bir şekilde taşıyordu. Şuna eminim ki Tonguç'un değerinin anlaşılacağı gün gelecektir.
Bütün kötülüklere halkın cehaletinin neden olduğuna inandığı için üniversiteden ayrılarak narodniklere, halkçılara katıldı; köy öğretmeni olarak, öğrencilerine ve köylülere doğru bildiği her şeyi cesaretle öğretti, yanlış saydıklarını da eleştirdi.