" O tarihte Revandiz birkaç ağanın elindeydi. Yani bütün toprak ve köyler ağaların malı... Köylüler, köy evlerinde ve köy topraklarında bu ağaların kiracısı... Köylünün bütün emeğini bu ağalar almakla kalmaz, halkın bütün hayatına da ağa sahip... İstediğini yapar, asar keser, istediği kadını kocasından, babasından alıp istediğine verir... Osmanlı Devleti de ağaları korur... Bu durum hemen bütün Doğu illerinde geçerli... Köy ağaları, şehir eşrafı, tam ortaçağın feodal reisleri...
Dudaklar çatlak, mideler boş, köyler karanlık, dağlar tepeler çıplak, halk yoksul, millet düne küskün, gelecekten ümitsizdir. Bugüne kadar tatbikatına şahit olduğumuz siyasetin hile, iftira, yalan ve tertip gibi basit ve çirkin silahları imanlı Türk halkının siyasî hareketlerini zayıflatmakta, inancını sarsmaktadır. Bir tarafta toprağı seyreden tok insanlar, öte yanda toprağı yoğuran aç insanlar... Bir tarafta güzel vatanımızın toprağını süren, tohum saçan yabancı teknisyenler, köylerimizde inek sağan misyoner genç kızlar; öte yandan günün modasına takılıp giden ve kulüpleri tıklım tıklım dolduran memleket çocukları... Bir tarafta altı yaşından itibaren sorumluluk yüklenen ve fabrikalarda motorun gürültüsünü, tarlalarda güneşin hararetini bölüşerek sosyal adaletin tatbikatını veren vatan çocukları; öte yanda yüksek apartmanların gölgesinde ve sıcak odalarında sosyal adalet nutukları hazırlayan adaletsiz, şuursuz, ruhsuz bir topluluk... Bir tarafta yılda milyarları aşan içki masraflarından yükselen kahkahalar, öte yanda, bir damla su için sabahtan akşama kadar nöbet bekleyen susuzluktan çoraklaşmış köyler... Bütün bu çizgiler üç-beş yılın, üç-beş kişinin eseri değildir. Yüzyılların yüzyıllara taşıdığı yüktür.
- Şurayı görüyor musunuz efendim? diyor jandarmamız. Burada eskiden bir köy vardı. Çevrene bir bak, mezarlıkları hâlâ görebilirsin. - Peki evler ne oldu? - Hiç, yıkıldı; kalanını rüzgâr sürükledi, kumlar toprağa gömdü. İşte Doğu’da olan bu; köyler doğar, bir süre yaşar, sonra kaybolup giderler. Bir süre çevre köylerin belleğinde yaşar, sonra tamamen unutulurlar. Çünkü bu köylerin hatırlanmasını gerektirecek hiçbir şey olmuyor; önemli, farklı ve ilginç sayılabilecek hiçbir şey yaşanmıyor. Tozlar arasında yaşayan, sessiz, hayal kuran insanlardan geride yine toz kalıyor. Doğup, yaşayıp, ölüp giden bu insanlar kalıcı bir şey bırakmıyor geleceğe. Ellerinin yarattığı anıt yok!
Sayfa 73 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları (e-kitap)Kitabı okuyor
Boğaz bana daima zevkimizin, duygumuzun büyük düğümlerinden biri gibi gelmiştir. Öyle ki, onun bizde külçelenmiş mânasını çözdüğümüz zaman büyük hakikatlerimizden birini bulacağız sanmışımdır. Bu bir hayal olabilir. Birçok güzellikler insana kâinatın eşi veya eşiti oldukları vehmini verirler. Onlarla karşılaştığımız zaman bizde büyük, kendi
Sayfa 176Kitabı okudu
Yazılan şeylerin atalarımıza gerçekten misliyle yapıldığı gerçeği :(
“Ben, vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim... Neden? Çünkü bunlar Bulgar'mış, ya da bilmem neymiş... Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum. Hay kahrolasıca pis herif, hay yokolası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim : Bu iyi adamdır, şu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk! Hepsi bir benim için. Şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. Ulan, ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte... Boşversem bile, bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da Tanrı'sı ve karşı Tanrı'sı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek... Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be... Hepimiz kurtların yiyeceği etiz...”
Atatürk'ün her şeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığını, özgürlüğünü yok etmek isteyen emperyalizme ve kapitalizme karşı açtığı savaş bu kez köy enstitüleriyle, bilgisizliğe, karanlığa ve iç sömürüye karşı açılmıştır. Bu savaşla köyler uyandırılacak ve bir baskı grubuna dönüşecektir. Yüzyıllardır horlanmış, ezilmiş ve savaşlara sürülmüş köylü artık eğitilecek ve ülkenin gerçek sahibi olduğunu anlayacaktır.
Sayfa 100 - Remzi KitabeviKitabı okuyor
Pendergast hemen cevap vermedi, araba sert bir dönüşle 72. Sokağa girip parka doğru yol alırken camdan dışarıya bakıyordu. Boş brendi kadehini şehir dışına çıkana kadar kadehi fark etmeden elinde tutmuştu.Küçük bardaki yerine bıraktı. Sonra derin bir nefes ald. "On iki yıl önce Helen ve benden Zambiyada insanlara saldıran bir aslanı öldürmemiz istenmişti, alışılmadik kızıl yelesi olan bir aslanı. Kırk yıl önce bölgede büyük tehlike yaratan bir aslandı." "Bunu neden sizden istediler?" "Profesyonel avcılık lisansımız olduğu için. Yetkililer talep ettiğinde köyler ya da kamplar için tehdit oluşturan hayvanlan öldürmek zorundasın." Pendergast hâlâ camdan dışarı bakıordu. "Aslan safari kampındaki bir Alman turisti öldürmüştü. Helen ve ben aslanı öldürmek için kendi kampımızdan ayrılıp oraya gittik."Brendi şişesini eline alıp baktıktan sonra yerine geri koydu.Büyük araba șimdi Central Park'tan geçiyor, ağaçların iskelete benzeyen dalları ürkütücü gece göğünü çevreliyordu. "Aslan gizlendiği yerden üstümüze atladı, iz sürücüyle bana saldırdı.Çalılıklara geri kaçarken Helen ateş etti ama iskaladı. Sonra yardım etrmek için iz sürücünün yanına gitti.." Pendergast'in sesi titredi, susup kendini toplamaya çalıştı. "Yardım etmek için iz sürücünün yanına gitti, o zaman aslan çalların içinden tekrar çikıp saldırdı. Helen'ı sürükleyip götürdü. Bu karımı son görüşümdü. Yani canlı olarak."
Köy Enstitüleri'nin kapatılması ve Adnan Menderes
Sana köyler için öğretmen yetiştiren Köy Enstitüleri'nin nasıl kapatıldığını anlatayım, dinle bak! Doğuda, Van ilinde, köyler sahibi Kinyas Kartal Ağa ile batıda, Aydın ilinde, çiftlikler sahibi Adnan Menderes Ağa vardı. Bunlar seçimlerden önce gizlice anlaşıp birbirine söz verdi. Ağalar oyları Menderes'e küreyecek, Menderes bu yoldan iktidara gelecek. Başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz Köy Enstitüleri'nin kapısına kara kilit asacak. Politikanın gücünü anlamak kimi zaman zordur. Türkiye geniş. Düşün, sizin Yunanistan'ın kaç katı? Ama en doğudaki ile en batıdaki il birleşiyor bak. Arada kaç il, kaç ağa var; listesini yapsan, aklın şaşar. Hepsi el ele verdi; temsilcilerini Büyük Millet Meclisi'ne oturttular. Adnan Menderes Ağa, Kinyas Kartal Ağa'nın dediğini yaptı. Kaldırın kolları; kaldırdılar. İndirin kolları; indirdiler. Tamam, kapattılar enstitüleri. Gerekçe olarak uyduruk birtakım nedenler her zaman bulunur. Kızlarla erkek çocuklar bir arada okuyor örneğin.
Sayfa 92 - Literatür Yayınları, 3. Basım, Nisan 2010.Kitabı okudu
Tezatlar ülkesi, biraz tanıdık ha ?
Gazeteler çarşaf ve tabak veriyordu. Başbakan Kuran'ı öperek çağdaşlık yemini ediyordu. Doğuda köyler bitiyordu. Nefesinde dergahların hacı yağı kokan Cumhurbaşkanı "laikliğin güvencesi benim" diyordu.
Asya'nın derinlerinden Avrupa'ya doğru bugüne dek görülüp duyulmamış bir kıran geliyordu. Seçkin birkaç kişi dışında herkes ölüyordu. İnsanların bedenlerinde yeni birtakım kurtçuklar, gözle görülmeyen yaratıklar türüyordu. Ama akıl ve iradesi olan yaratıklardı bunlar. Bunları bedenlerine alanlar cin tutmuşa dönüyor, deliriyordu. Öte
Sayfa 682Kitabı okudu
Cahit Külebi
Senin dudakların pembe Ellerin beyaz, Al tut ellerimi bebek Tut biraz! Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Sayfa 418Kitabı okudu
Göğün altında, ordularca ve korkunç seslerce işgal edilen kentler ve köyler acıyla kıvranıyorlardı. O günlerde ölen yalnızca sonba­har değildi…
Okuyorum,duyuyorum. Hayır, hiçbir şey değişmiyor. Kim insanların, devirlerin değiştiğini söylüyorsa yalan söylüyor. Her şey olduğu gibi. Bizim zamanımızda da böyleydi. Kan akıyordu, insanlar ölüyordu, köyler yanıyordu, çığlıklar göğe yükseliyordu. İnsanlar kin ve nefretin içinde boğuluyordu. Aynen bugün olduğu gibi.l
Otları büyümek birgün Birgün köyler kentler yıkanık damlar geri dönmek birgün Birgün yeni dönmek Birgün dağlara çıkmak birer birer çıkmak çıkmak Su yürümek güneş bilmek Yeniden orda otlarda orda yeniden orda orda Bitkin bir gül bulmak ve geri dönenler birgün Ey yorgun atlar, sayı bilmeyen çocuklar Ey bütün hazır elbiseciler ey, Birgün olmak, küskün keşişlerden olmamak birgün Dağlara dağlara çıkmak sular köprüler sular birgün çıkmak Eski kaba arabalardan inip birgün çıkmak Dağlara dağlara dağlara başka hiç Birgün dağlara.
Resim