yaban 10
Bu işi, bin bela, Mehmet Ali üstüne aldı. Muhtarın evine
gitti. Fakat, gitmesi ile gelmesi bir oldu. Muhtar O sizin
ayağınıza gider mi? Siz onun ayağına gelin demiş. Bunun
üzerine hep birlikte kalktık; gitmeğe mecbur olduk. Muhtarın evinde, Şeyh
Yusuf'un oturduğu oda tıkabasa insanla dolu. O, köşede bir hasır üstünde
bağdaş kurmuş oturuyor. Sırtında eskiden yeşil olduğu belli bir cüppe var.
Üstü başı, sakalı o kadar kirli ki, -yanına yaklaşmağa hacet yok- kapıdani
itibaren bir teke gibi kokuyor.
Beni görünce küçük kalabalık, kendiliğinden dağıldı.
Mehmet Ali ile anası arkamda, içeri girdik.
-Merhaba Şeyh Efendi.
Rahatı kaçmış bir adam huzursuzluğuyla başını kaldırdı.
Beni, uzun uzadıya süzdükten sonra dişsiz ağzının içinde bir
homurtu halini alan şu sözleri geveledi:
-Merhaba, merhametten gelir. Sen kim oluyorsun ki, bana merhamet edeceksin?
Hemen, Muhtar söze karıştı:
-Kusura bakma; yabanın biridir, dedi.
Ben, tek elimin yumruğunu, bir anda, hem Şeyh'in, hem
Muhtar'ın suratına savurmak ihtiyacını güç zaptediyordum.
Yarı gülümseyerek, yarı dişlerimi sıkarak dedim ki:
-Sen yalnız merhamete değil, terbiyeye de muhtaçsın.
bu sözüm üzerine, insana hayret veren bir çeviklikle
yerinden fırladı. Kapının bir kenarında duran pabuçlarını koltuğunun
altına almasıyla dışarıya uğraması bir oldu.
Herkes, arkasından koşuyor. Hatta Mehmet Ali bile.
Ben, biraz şaşkın, biraz mahçup, oturduğum yerden kalkıyorum. Gerçi
sonradan, bu olayın şu son safhasını hatırladıkça, çok defa, gülmekten
katılmışımdır. Fakat, o gün, düştüğüm hüzün sonsuzdu. Yalnızlığımı,
kimsesizliğimi ve yabancılığımı o günkü kadar şiddetli hissettiğim
olmamıştır
Şeyh Yusuf, benim yüzümden, bu yıl köyü çabuk terketti.
Fakat, giderken gördüm. Köylülerden aldığı hediyelerin yükü altında, hem
kendisinin, hem eşeğinin beli bükülmek raddesine gelmişti. Her ikisi de,
birbirinin ardı sırası, sendeleye sendeleye gidiyorlardı.
Şeyh Yusuf gitti. Fakat, zehirini köyde bıraktı. Hava bir
süre, bir uzun süre, onun nefesiyle dolu kaldı.
Köylüler artık benden nefret etmeğe, bana kızmağa bile
lüzum görmüyorlar. Bana, yalnız acıyorlar. Bana bir mahkum, bir idam mahkumu
bir ukubete çarpılmış lanetleme adam gibi bakıyorlarŞeyhin gazabına uğrayan, şu zavallının hali ne olacak?
Hepsinin dudaklarında, benim hakkımda, bu sorunun çizildiğini görüyorum.
Ve ben, bu dikenlerin arasından, geçen gün keşfettiğim
vahaya kaçıyorum. Ancak burada kendimi buluyor, başımı
dinliyorum.
yakup kadri karasosmanoglu