Dinde en çok nefret ettiğim şey, dindarların alçakgönüllülük kisvesine bürünmüş küstah tavırları ve başkalarını kabullenir gibi görünürlerken uzlaşmaz olmaları.
Muhammed'in, İncil'de bildirilme konusu: Bu çok eskiye dayanan bir tartışma konusu. İncillerin Yunanca yazılmış orjinallerinde, İsa'nın kendisinden sonra bir "parakletos"un, yani bir avutucunun, bir yardımcının geleceği bildirilmiştir. Muhammed'in Arapça'daki anlamı "minnet duyulan"dır, bunun da Yunanca'daki karşılığı "periklufos"tur. Bu iki Yunanca sözcüğün görünüm olarak birbirlerine yakın olması yanlış anlaşılmaların kapılarını açtı.
Reklam
Vahiyler harfiyen uyguladıklarında, birbirleriyle taban tabana zıt, böyleliklede müminlerin birbirlerine karşı gelmekten başka çareleri kalmıyor.
İlk Hıristiyanlardan biri olan Havari Paulus'un yazdığı gibi, "Yazı tek başına öldürücüdür, onu canlandıran zekadır."
Gerçekten laik bir toplum, İslam'la uyum sağlayabilir mi? Tüm Müslümanlar, İslam'ın kulla Allah arasındaki özel ilişki anlamında bir din olmadığını, aksine varoluşun tüm boyutlarını içine alan bir yaşam biçimi olduğunu bilirler.
Reklam
Dört dörtlük bir tespit...
En az altı çeşit Müslüman vardır ama kamuoyu aralarındaki farkı bilmiyor. İsmen Müslüman olanlar vardır, bunlar öylesine dinden uzaktırlar ki, dinleri hakkında hiçbir şey bilmezler. Gelenekçi ya da gerici Müslümanlar vardır, bunlar sözümona İslami ülkelerde, politik güçlere yakınlıklarıyla bilinir, Müslümanlık adına, haksız ve totaliter rejimleri desteklerler. Sonra, güya Kuran ve şeriat adına, bu kokuşmuş rejimlere karşı çıkan devrimci Müslümanlar vardır; bazıları hedefine ulaşmak için şiddete ve teröre başvurmaktan kaçınmazlar. Fosilleşmiş İslami rejimlerle mücadele etmek isteyen ve gerçek İslami toplumu yeniden yapılandırmaya çalışan ıslahatçı Müslümanlar vardır; ama bu amaç uğruna şiddet kullanmazlar. İslam'ın bu farklı uygulamalarını ciddi biçimde eleştiren ve vahiyle gelmiş olan meşru metinleri çağdaş, insancıl ve demokratik bir dünya görüşüyle uyum içinde yaşatmaya çalışan çağdaşçı Müslümanlar vardır. Son olarak da, kelamın ötesindeki, daha doğrusu içindeki anlayışı, gizli anlamı kavramak için, dinin içine nüfuz eden sufiler vardır, öldürücü dogmalara karşı, insanı canlı kılan gizemciliği göklere çıkarırlar. İslam dünyasının şu anki en büyük sıkıntısı, bu değişik akımların birbiriyle savaş halinde olmasıdır.
Birçok mezhep ve dini akım hiç kuşkusuz, inançlar ya da dinler arasındaki anlaşmazlıkları aşma arzusundan doğmuştur. Ancak birlik ölçütleri fazlasıyla sınırlı olduğundan ve içinde gelenekler arasındaki farklılıklara saygı barındırmadığından, yeni akımlar yeni ayrımlar doğurmuştur.
Evet mi, hayır mı mantığı, fizikötesi sorular için kesinlikle uygun değil.
Dinlerin ortaya koyduğu Tanrı kavramına karşıydı, çünkü O'nu doğasına uygun olmayan düşüncelerin içine hapsetmişlerdi.
Reklam
Kendinizi din adamlarının, gerçekte içlerinde doymak bilmez bir iktidar açlığının yansımasını barındıran, avutucu ve yapmacık konuşmalarından koruyun.
"Tanrı'nın tek özrü var, o da olmaması", demişti Stendhal.
Dinlerin, müminlerine ne tür bir uyuşukluk, çocuksu düşünce ve sorumsuzluk verdiğini ortaya koymak için, çok fazla kanıt göstermeye gerek yok.
İnsanoğlunun ölümü... Tanrı'nın ölümüne mi bağlı? Ya halkımın arasında anlamsızca baş gösteren bu yüzeysellik... Yaşamın gerçek anlamının yitirilişiyle ilgi olabilir mi?
Hocalarımdan biri kapısına: Tanrı öldü, imza Nietzsche, diye yazmıştı. Muzip bir öğrenci de altına, Nietzsche öldü, imza Tanrı diye eklemişti.
161 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.