"hoşça kal, kafka tamura." dedi oşima.
"hoşça kal oşima" dedim. "o kravat sana çok yakışıyor."
birbirimizden ayrılınca, doğrudan yüzüme bakarak gülümsedi. "ne zaman söyleyeceksin diye bekliyordum."
Zevkle seçilmiş bir kravat bile beni hoşnut edebiliyordu, güzel bir kitap, bir araba gezintisi veya çekici bir kadınla geçirdiğim birkaç saatten sonsuz bir mutluluk duyabiliyordum.
normal bir insanın vereceği mantıklı, uyumlu bir yanıt: kravat!.. Oysa deli olan biri boynumdaki bu şeyin saçma sapan, yararsız, renkli bir bez parçası olup çok karmaşık bir biçimde bağlandığını, ciğerlerime hava gitmesini ve kafamı çevirmemi zorlaştırdığını söyleyecektir. Yalan da değil, bir vantilatöre falan yaklaştığımda çok dikkatli davranıyorum, bir kaptırdım mı bu bez parçası yüzünden boğulabilirim.
“Bir deli, bana bu kravatın ne işe yaradığını soracak olsa, ister istemez hiçbir şey, demek zorundayım. Yalnızca süs olarak kullanıldığı bile söylenemez, çünkü günümüzde cesaretin, gücün, üstünlüğün simgesi haline geldi. Tek yararlı işlevi, eve gidip de çıkardığınızda duyduğunuz rahatlama; insan sanki bir şeyler kurtulmuş gibi oluyor, neden kurtulduğunu bilemiyor o başka.
Bana seninki gibi, son moda bir takım giydir bakalım, üzerine de kravat taktım mıydı, işte o zaman görürsün nasıl olacağımı! Ama asıl sıkıntı, imkanımın olmaması...
GİYİM KUŞAM FELSEFESİ
Düşüncelerim nasıl bir şefkat ve nasıl bir kıskançlıkla çöldeki ke- şişlere ve kiniklere dönüyor! En ufak nesneye bile sahip olmaktan tiksinmek: şu masa, şu yatak, şu pılıpırtı... Giysi bizimle hiçlik arasına girer. Vücudunuza bir aynada bakın: Ölümlü olduğunuzu anlayacaksınız. Parmaklarınızı kaburga kemiklerinizin üzerinde bir mandoline dokunur gibi gezdirin: Mezara ne kadar yakın olduğunuzu göreceksiniz. Giyimli olduğumuz içindir ki ölümsüzlükle böbürleniriz: Bir kravat takıldığında nasıl ölünebilir?
Doğuda bir baba vardı
Batı gelmeden önce
Onun oğulları batıya vardı
Birinci oğul batı kapılarında
Büyük törenlerle karşılandı
Sonra onuruna büyük şölen verdiler
Söylevler söylediler babanın onuruna
Gece olup kuştüyü yastıklar arasında
Oğul masmavi şafağın rüyasında
Bir karaltı yavaşça tüy gibi daldı içeri
Öldürdüler onu ve gömdüler kimsenin
Mahalle bir bayram günü yaşadı. Mavi kayık, allı pullu,
süzüle süzüle denize indi. İşte o gün Çakırın giyitleri yeniydi, hem de yepyeni, ayakkabıları da gıcır gıcırdı. Çakır kravat
bile takmıştı. Beyaz gömlek giyilir mi denize çıkarken! Birkaç
kişi Çakırla alay etti arkasından. Eşşekler, hem de eşşoğlu eşşekler, Çakırın bunca yıllık, deli özlemini anlamadılar. Çakır
belki de, doğduğundan bu yana böyle bir kayık özlüyordu.
Yoksa, gelir de benden Nusret Beyin kayığını almaını ister
miydi? Anlamadılar Çakırı. Tadına varamadılar onun ...
Giysi bizimle hiçlik arasına girer. Vücudunuza bir aynada bakın: Ölümlü olduğunuzu anlayacaksınız. Parmaklarınızı kaburga kemiklerinizin üzerinde bir mandoline dokunur gibi gezdirin: Mezara ne kadar yakın olduğunuzu göreceksiniz. Giyimli olduğumuz içindir ki ölümsüzlükle böbürleniriz: Bir kravat takıldığında nasıl ölünebilir? Giyinip süslenen ceset kendini iyi tanımamaktadır ve ebediyeti hayal ederek bunun yanılsamasını sahiplenmektedir. Et iskeleti örter, giysi eti örter: Tabiatın ve insanın ince kaçamakları, içgüdüsel ve itibarî aldatmacalar: Bir beyefendi çamurdan ve tozdan yoğrulmuş olamazdı... İtibar, saygıdeğerlik, kibarlık -çaresizlik karşısında bir sürü kaçış yolu. Bir şapka taktığınızda, ana kamında günler geçirdiğiniz ya da solucanların yağlarınızı tıka basa yiyecekleri kimin aklına gelir?
-Bizi bir arada tutan düşüncelerimiz değil çıkarlarımızdır. Çıkarımız bittiğinde sadece dağılmış olmayız, düşman oluruz. Diğer bir ifadeyle öküz öldüğünde ortaklık bitmez, zayıf ortak öküzün yerini alır...
-Oku ile başlayan bir dinin okumayan
mensuplarıyız...
-Siyasette geldiğimiz son nokta iyi oynayan kazansın...
-Kapalı bir odanın içerisinde kafesinden salıverilen kuş kadar özgürüz...
-Tek tip kıyafet kişinin kendi seçiminden ziyade başkası tarafından belirlenen ve esaret, tutukluluk, alt-üst vb. statüleri gösteren giysilerdir ve levki takım elbise kravat olsa da...
.
.
.
#aforizmalar
#yıldırayöztürk
Giysi bizimle hiçlik arasına girer. Vücudunuza bir aynada bakın: Ölümlü olduğunuzu anlayacaksınız. Parmaklarınızı kaburga kemiklerinizin üzerinde bir mandoline dokunur gibi gezdirin: Mezara ne kadar yakın olduğunuzu göreceksiniz. Giyimli olduğumuz içindir ki ölümsüzlükle böbürleniriz: Bir kravat takıldığında nasıl ölünebilir?
Portredeki Marcel Proust görüntüsüne baktığımızda şu özellikler dikkati çekiyor: Proust ayakta duruyor (zaten elimizdeki bilgilere göre ressam da önce ayakta bir boy portresi çizmiş, sonradan ayakların ve ellerin göründüğü bölümü yırtıp atmış), sanki uzun süre poz vermekten yorgun düşmüş. Üzerinde bir suare giysisi var. Kostüm ile fonun koyuluğu,
Dinginlik içinde geçen hayatımda gerçek bir sevince dönüşebilecek çok az şey vardı.Zevkle seçilmiş bir kravat bile beni hoşnut edebiliyordu,güzel bir kitap,bir araba gezintisi veya çekici bir kadınla geçirdiğim birkaç saatten sonsuz bir mutluluk duyabiliyordum.
İlk olarak kitap, gece yarısından itbaren günün ağırmasına kadar geçen sürede yaşanılan olayları anlatıyor.Bu akışta aslında aynı zaman diliminde yaşayan farklı dünyaların insanların hayatına değinirken aslında her birimizin birbirine bağlı olduğunu; hepimizin birbirine bağlı tek bir organizma olduğunu düşündürüyor. “Trenlerde taşınan insanların