“İnsan bu dünyada otuz yıl yaşamışsa eğer ve benim gibi hep yalnız başına savaşmak zorunda kalmışsa, o zaman beklenmeyen olaylara karşı bağışıklık kazanıyor ve bunlar yüzünden çok sarsılmıyor… Yalnız insanlar hep alışıktır beklenmeyen olaylara”
İntihar etmekten geliyorum
Her adımım da bir kısrağın boynu kırılıyor
Tanrı utanıyor
Kuşlar kovuluyor
Yüzsüz geceler çoğalıyor zihnimde
Var olmak diyorum
Ne kadar da zor mesele
Olmanın neresi varlığın belirtisi
Süreç değil ötesine kök salmış bir hüzün deryası
Yanlış anlaşılacak şeylere alışkın değilim
Sadece susmak isteyen bir suçluyum
Ama konuşulacaklar var
Ve ben bunlardan dolayı suçluyum
Suskunluğumu yutmadığım içindir
Dilim hep yorgun
Belki de kopuk
Aklım kargaşa olsa da
Sende biriken her nefesin mahiyetine
Can verecek kadar derli topluyum
Dargın değilim,
Sadece...
Bekliyorum
“Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı?”