Zamanın ve mekânın ötesinde, bir hakikatin doğuşunu anlatan bir eserle karşı karşıya olduğunu insan daha ilk sayfalarda hisseder. Bir kavrayışın, bir teslimiyetin ve bir sevdanın kelimelere dökülmüş hali, okuyucuyu adeta bir yolculuğa çıkarır. Anlatılan sadece bir tarih yahut bir biyografi değil, ruhlara işleyen bir hakikatin iz düşümüdür. Üstadın kaleminde, kuru bir anlatım yahut sıradan bir bilgi aktarımı yerine, hissedilen bir aşk ve derin bir hürmet vardır. Okuyucu her satırda kendisini bir şahit gibi hisseder, bazen sarsılır, bazen de gönlündeki eksik bir parçanın yerine oturduğunu fark eder. Böylesi bir anlatım, ancak hakikati gerçekten kavramış birinin kaleminden çıkabilirdi.