Georges Braque ile birlikte Kübizm akımının (nesneleri geometrik biçimlerde gösteren bir sanat akımı) öncüsü sayılan Picasso, bir gece evine dönerken kapıda evine girmeye uğraşan bir hırsızla karşılaşır. Yakalamaya fırsat kalmadan hırsız kaçar. Derhâl evine giren Picasso, hırsızın resmini çizerek polis merkezine gönderir. Bir hafta sonra ünlü ressama şu bilgi verilir: "Sayın üstat! Gönderdiğiniz resim üzerine çoğu sakat olmak üzere yirmi kişi, iki at, bir kedi ve birkaç adet konserve kutusu yakalanmıştır."
Elma YayıneviKitabı okudu
Dadacılar ve Gerçeküstücüler, tek başına biçimsel yeniliğin sanat için bir temel sağladığı düşüncesinden -ki ister istemez Kübizme içkin bir düşüncedir- son derece rahatsız olmuşlardı. Her ne kadar Kübizm sanatının amacı izleyenlerini şoke etmek ya da kafalarını karıştırarak gerçeklikle olan ilişkilerini yeniden düşünmeye sevk etmek olmuşsa da, nihayetinde 'özerk' bir sanattı - sanat için sanat.
Reklam
La Persistencia De La Memoria 1937
İspanya'da doğan Salvador Dali, sürrealizmin önemli temsilcilerinden biridir. 1922'de Madrid'deki San Fernando Güzel Sanatlar Kraliyet Akademisi'ne kayıt olan ressamın ilk eserlerinde kübizm ve dadaizmin etkileri görülür. Disiplinsiz davranışları yüzünden okuldan zaman zaman uzaklaştırılan Dali, ilk sergisini 1925'te Barselona'da açtı ve hem eleştirmenlerden hem de sanatseverlerden tam not aldı. Birkaç yıl sonra Paris'te tanıştığı Pablo Picasso ile yakın arkadaş oldu. O dönem eserlerinde kendisinden çok etkilendi. Londra'da tanıştığı Sigmund Freud da ressamın hayatını derinden etkiledi. Dali, hayatı boyunca bin 500'den fazla resme ve onlarca heykele imza attı. Sanatçının en ünlü tablolarından 'Belleğin Azmi', eriyen cep saatleri sembolizminde, zamanı ve belleği kullanır. Yapıt, Dali'nin ‘yumuşaklık' ve 'sertlik' anlayışına önemli bir örnektir. Bir ağustos güneşi sıcağında eriyen Camembert peynirinden ilham alarak yağlı boya ile çalıştığı eser, değişmez ve katı olan zaman anlayışını protesto niteliğindedir.
64 syf.
8/10 puan verdi
Kavramsal Sanat/Sözcük nesne kopukluğu
Michel Foucault'ın, 1928-29'da Sürrealizm, dadaizm, kübizm gibi sanat akımlarında eserler vermiş olan Ressam René Magritte tarafından yaratılan "İmgelerin İhaneti" tablo serisinden, "Ceci n’est pas une pipe. (Bu bir pipo değildir.)" eserini açıkladığı, sayfa sayısı az olan ancak anlatımı bir hayli ağır olan, sanatsal ve felsefi alanda okuyucuyu doyuma ulaştıran, algılarını zorlayan müthiş bir kitaptı. Okumaya daha önce başlayıp ağır bir anlatımı olduğu için yarıda bırakmıştım, yeni bitirdim fakat tekrar okumayı düşünüyorum. Sanatçının bu tabloda izleyiciyi düşünmeye ve sorgulamaya ittiği konu, pipo imgesi olan bir resmin, gerçekten bir pipo olmadığı paradoksudur. Bu eserlerde sanatçı dil ve görüntü arasındaki bağlantıyı bozmayı hedeflemiştir. Foucault, kitapta bu eseri, sanatta anlam arayışı ile birlikte detaylı şekilde yorumlamıştır. Sanat felsefesi ve kavramsal sanat konularıyla ilgiliyseniz okumanızı tavsiye ederim.
Bu Bir Pipo Değildir
Bu Bir Pipo DeğildirMichel Foucault · Yapı Kredi Yayınları · 20201,305 okunma
İnsanlar bir şeyleri düşündükleri kadar nesnel biçimde görüp duymazlar. Görsel ya da işitsel bilgiler zihne girerken; tecrübeler, düşünceler, şartlar, vahşi fanteziler, önyargılar, tercihler, bilgiler, farkındalık ve zihnin sayısız diğer faaliyeti aracılığıyla bozulur. Pablo Picasso'nun sekiz yaşında yaptığı çıplak adam çizimi olağanüstüydü. On dört yaşında yaptığı Katolik cemaat töreni tablosu çok gerçekçiydi. Ancak sonra en iyi arkadaşının intiharının ardından yaşadığı ve Mavi Dönem olarak bilinen yıllarında tabloları mavinin gölgesine bürünmüştü. Sonrasında yeni bir aşka yelken açmış, Kırmızı Dönem'de parlak ve renkli resimler yapmıştı. Afrika heykellerinden etkilenerek kübizm akımının bir parçası olmuş, ardından neoklasik tarza dönmüş, sürrealizmle devam etmiş ve nihayetinde ünlü Ağlayan Kadın ve Guernica tablolarını yapmıştı. Bu sanat eserleri dünyayı Picasso'nun gözünden aktarıyordu. Her biri Picasso'nun zihin süzgecinden geçenlerin sonucuydu.
Sayfa 175
Eğer 20. Yüzyılı niteleyen bir şey varsa, o da, bütün araçları ve görüşleri deneyebilme özgürlüğüdür. İfadecilik, Kübizm ve İlkelcilik akımları, zaman içinde düzenli bir biçimde ortaya çıkmamış, daha çok sanatçının imgeleminde kesişen ve birbirini etkileyen üç seçenek olmuştur. Önceki yüzyıllarda üslupların birbirini izlediğine bizi inandıran şey belki de, aradan uzun bir zaman geçmiş olmasından ileri gelen bir görme yanılsamasıdır. Bu kitapta ayrıca şunu da gördük; Gotik’le Rönesans, birbiri ardından gelmemişlerdir. Tersine, bu iki akımdan hangisinin başı çektiğini söyleyemeyeceğimiz evreler olmuştur kuşkusuz. Oysa sabırsız okur “cilik, izm” üzerinde her şeyi bilmek ister.
Sayfa 482Kitabı okudu
Reklam
250 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.