** Şu içerideki çocuklar gibi, söyledikleri sözlerin anlamından habersiz, böyle bir yalvarışa gerek duymayacak kadar masum olabilmek için, neler neler vermezdi ki!
Yazar Hakkında
Thomas Hardy 1840'ta bir dünyaya geldi. İlk sanat duygularını babasının çalıştığı yapılar karşısındaki gözlemleriyle geliştirmiştir. Londra'da mimarlık
Türkiye de yazılan, çizilen, anlatılan kısacası yaşanan veya yaşatılan (Reha Muhtar o hatırladık ) ne varsa, kim olursa olsun, nerede olursa olsun bütün Türkiye ye aittir. Yani Türkçe yazıldı yada Türk bir yazar Türk birini anlattı diye o sadece Türk edebiyatı değildir.Orhan Kemal i okudukça hep kendimi gördüm, kendi kültürümü gördüm. Sanki orada
Kitabı bitirdikten sonra o kadar şükür ediyorsunuz ki o kadar acılar var ki ve hala devam ediyor insanlar kardeşlerimiz acı çekiyor ve belki kitaptakinden daha büyükleri
Hiç düşünmeden atılan bombalar kime neye deydiyse umurasamadan küçüçük çocuklar ellerinde oyuncaklarıyla oynarken güler yüzlerle bir birine bakarken gelen acımasız
Dönülmez bir yolculuğun içindesin artık. Bu küçücük delikten görünen kent, bu koca koca bildik yapılar, - öyle göründüğüne bakma - erişilmez bir uzaklıkta.
Her yerden şaşkın ve düşünceli geçiyor, basit gibi görünen şeylerde bile hayret ifadesine rastlıyordu. Kim bilir belki de hayat buydu: Etrafına dikkatli bakıp güzellikleri görebilme kabiliyeti. İnsanın yaratıcıya ihtiyaç duyduğunu, sahipsizlikten korktuğunu, kâinatta küçücük bir nokta olduğunu, buna mukabil kâinatın ne kadar büyük olduğunu ne güzel gösteriyordu bu büyük, küçük, ihtişamlı, sıradan yapılar. “İnsan," dedi içten içe. “İnsan, ne kadar güçlü ve özgür olursa olsun, demek ki daha yüce, daha şefkatli bir gücün kollarına atılma ihtiyacı duyuyor."
Mimariyi ciddiye alacaksak birtakım gereklilikleri de yerine getirmeliyiz. Örneğin, muşambadan yapılmış olsalar da çevremizdeki bütün nesnelerden etkilendiğimizi, bunları değiştirip güzelleştirmenin pahalı ve zaman isteyen bir iş olduğunu bilmeliyiz. Duvar kağıdının renginden olumsuz etkilenebileceğimizi, büyük amaçlarımızı unutup kafayı çirkin bir yatak örtümüze takabileceğimizi kabul etmeliyiz. Öte yandan, binaların hoşnutsuzluklarımızdan, sorunlarımızdan pek azını ortadan kaldırabileceğini, kötülükleri ise asla yok edemeyeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. En muhteşem mimari yapılar bile dünyanın haline, sisteme karşı küçücük ve yetersiz bir baş kaldırıdan öteye geçemeyecektir. Daha da garibi, mimari mutluluğun, özünde ille de çok gösterişli, destansı Bir şey olmadığını kavramamızı, eski parkeler üzerinde yürürken, sabah güneşinin plastik boyayla boyanmış duvarlar üzerine vuruşunu izlerken de mutlu olabileceğimizi anlamamızı sağlar. Mimari sayesinde mutluluğun şatafatsız, kendi halinde, narin nesnelerin güzelliğinde saklı olduğunu anlarız. Bunların güzelliğinden etkilenmemesinin nedeni de o güzelliğin ardında yatan büyük karanlığın farkında olmamızdır.
Dönülmez bir yolculuğun içindesin artık.Bu küçücük delikten görünen kent, bu koca koca bildik yapılar,- öyle göründüğüne bakma-erişilmez bir uzaklıkta.
Hem seni, hem de sana bağlı olanları bitirmeyen ve senin ister istemez yıkıcılık yapmadığın hiçbir an yoktur. En sessiz bir gezinti bile binlerce zavallı küçük böceğin hayatına mal oluyor; atılan tek bir adımla karıncaların o kadar zahmetle meydana getirdikleri yapılar altüst ediliyor ve küçücük bir alem ezilerek korkunç bir mezarın içine gömülüyor.