Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bütün bunların ötesinde, 1789 Devrimi'nin başarısında en önemli rol oynayan, toplumsal ödül almayı hak ettiklerine inanan özellikle Paris'teki şehirli sankülotlar -küçük dükkân sâhipleri, işçi liderleri ve ücretliler-, politik haklarını elde ede­medikleri gibi maddi olanaklarını da artmamış, ucuz ve yeter­li yiyecek istekleri karşılanmamıştı; tatminsizlikleri giderek artıyordu. Uğradıkları haksızlıklar ve özlemlerinin uzun bir geç­mişi vardı; ancak devrime aktif olarak katılmaları ve olaylar içinde fiilen yer almalarıyla, "insan haklan" ve "halkın egemen­liği" gibi bulaşıcı sloganlarla tanışmalarıyla bunlar yeni bir içe­rik ve kesin tanımlar kazandı. Böylece, sankülotlar giderek dik­kate alınması gerekli bir politik güç olmaya başladı; iktidar ara­yışı içindeki güçlerle ittifaklar kurmaları burjuvazi içindeki bö­lünmeleri derinleştirdi. Bu süreç devrimin, 1789 yılında bu ha­rekete başlayanların ne düşündükleri ne de bu niyetle yola çık­tıkları bir biçime kaymasına yol açtı.
Sayfa 111 - PdfKitabı okuyor
Herkesin bir­ birine karşı olan itirafında ne çirkin bencillikler, ne kötü maksatlar meydana çıkıyordu. Çeşitli ırklar arasında de­ğil aynı millet içinde hatta aynı aile fertleri içinde bile emellerde ne derece anlaşmazlığın, ne kadar küçük men­faat hesaplarının hüküm sürdüğü ortaya çıktı.
Reklam
Ey güzel insan, sen de onun gibi bir tutkunun esiriysen, onun acıları sana avuntu olsun, eğer yazgından yada kendi hatandan dolayı bir arkadaş bulamıyorsan, bu küçük kitap dostun olsun.
Bugün yüreğim çok acıdı...
Şiir biter, Yollar biter, Yıllar biter, Hayat biter, Boşver çocuk boşver. Sen hep böyle insan kal. Vedalar ancak güzel yürekleri acıtır. Eğer yollar bir gün birleşicekse, kısmetinde varsa birleşir. Dünya çok küçük çocuk hemde çok..."
Üçüncü lem'a
Bak, şu kâinat-ı seyyalede, şu mevcudat-ı seyyarede cevelan eden zîhayatlara! Göreceksin ki bütün zîhayatlardan her bir zîhayat üstünde Hayy-ı Kayyum'un koyduğu çok hâtemleri vardır. O hâtemlerden bir hâtemi şudur ki: O zîhayat, mesela şu insan, âdeta kâinatın bir misal-i musağğarı, şecere-i hilkatin bir semeresi ve şu âlemin bir çekirdeği gibi ki enva-ı âlemin ekser numunelerini câmi'dir. Güya o zîhayat, bütün kâinattan gayet hassas mizanlarla süzülmüş bir katredir. Demek, şu zîhayatı halk etmek ve ona Rab olmak, bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutmak lâzım gelir. İşte eğer aklın evhamda boğulmamış ise anlarsın ki bir kelime-i kudreti mesela, "bal arısı"nı ekser eşyaya bir nevi küçük fihriste yapmak ve bir sahifede mesela, "insan"da şu kitab-ı kâinatın ekser meselelerini yazmak hem bir noktada mesela, küçücük "incir çekirdeği"nde koca incir ağacının programını dercetmek ve bir harfte mesela, "kalb-i beşer"de şu âlem-i kebirin safahatında tecelli ve ihata eden bütün esmanın âsârını göstermek ve bir mercimek tanesi kadar mevki tutan "kuvve-i hâfıza-i insaniyede" bir kütüphane kadar yazı yazdırmak ve bütün hâdisat-ı kevniyenin mufassal fihristesini o kuvvecikte dercetmek, elbette ve elbette Hâlık-ı külli şey'e has ve bu kâinatın Rabb-i Zülcelal'ine mahsus bir hâtemdir.
Dünyaya düşkün yararcıyla dindar insan arasındaki fark budur. Bunlardan ilki, “Bak, ne kadar mutluyum. Para kazanıyorum ve kafamı dinle bozmuyorum. Onu araştırmak mümkün değil, zaten onsuz mutluyum ben,” der. Buraya kadar sorun yok, en azından yararcılar için. Fakat bu dünya feci bir yer. Eğer bu insan başka insanların canını yakmadan bir şekilde mutlu olabiliyorsa, yolu açık olsun. Ama eğer bana gelip, “Bunu sen de yapmalısın, yapmazsan aptalsın demektir,” derse ben de, “Yanlış düşünüyorsun çünkü sana zevk veren şeylerin benim için en küçük bir çekiciliği yok. Birkaç altın peşinde koşacak olsam hayatımın bir anlamı kalmaz! O zaman ölsem daha iyi!” derim. Dindar biri böyle cevap verir.
Reklam
109 syf.
·
Puan vermedi
Kafka, içinde yaşadığı dönemin, o dönemin olaylarının değil, gelmiş geçmiş tüm zamanların toplumsal mekanizmalarının yarattığı yalnızlığı, anlamsızlığı betimlemiştir. Kuşkusuz, karanlık bir tablodur bu. Bu karanlık tabloyu aydınlatan ise Kafka Güneşi’dir. Gecenin en yoğun ânında doğan, karanlığın tüm gizlerini açığa vuran ışığıyla, bizlere, insanlara yalansız bir dünya göstermeye çalışan, bunu handiyse özür dilercesine mırıldanarak gerçekleştiren, son aşamada da pişman olup tüm yazdıklarının yakılmasını (bunu hiçbir zaman yerine getirmeyecek bir dostundan istemiş olsa da) isteyen, hiçlikten sahici bir dünya yaratan bir insan. Eğer Kafka’nın yapıtında manevi değerler ve umut aranıyorsa, burada aranmalı. Ve bu aforizmalar da bu ışığın altında okunmalı. Bu kitap, Kafka’nın ardında bıraktığı tamamlanmış ender elyazmalarından biridir. Tüm aforizmalar Kafka tarafından tek tek numaralandırılmıştır. Max Brod, altısı, küçük okul defterlerine yazılmış aforizmalardan, kısa öykücüklerden, çeşitli konulardan oluşan bu elyazmaları “yığınını” Taşrada Düğün Hazırlıkları başlığıyla tek bir kitapta toplamıştır. Daha sonraları birçok ülkede, bu kitaptan küçük başka kitaplar üretilmiştir: Babaya Mektup ve Aforizmalar gibi. Bu kitaptaki aforizmaların tam olarak ne zaman yazıldığını bilmiyoruz.
Aforizmalar
AforizmalarFranz Kafka · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201728bin okunma
Hiç de estetik olmayan görsellerle karşınızdayım. Taşınıyoruz. İlk kitaplardan başladım. Zaman içinde bir hayli kitap toplamışız evimize. Elime aldığım her kitap bir milisaniyeliğine de olsa beni başka bir ana götürüyor. Annemin genç kızlığında İsmet Özel’e, Rasim Özdenören’e imzalattığı neredeyse o her yeri çizili kitaplar. Annemin ben 10
“Herkesin büyük bir ustalıkla gülerek geri çekildiği bir dünyaydı. Her yeni başlangıç yeni bir pişmanlık demekti. Gittiği yerlerden yüklenip geliyordu insan yalnızlığını. Umutsuzluk öyle bir yılgınlık yaratmıştı ki herkes her söze inanır olmuştu. Çifte sürgülü kapılar aralandıkça buz gibi bir suskunluk sızıyordu eşiklerden. Herkes yaşadığı oyuğun soğukluğu ile orantılı bir kasıntı içindeydi. Eşyalar bile sahiplerinden daha sıcak, daha kişilikliydi. Gökyüzünü çarşılarda yitiren insanlar, odalarında yanan ışıklara bakarak niyet tutuyorlardı. Yıldızlar çoktan çekilmişti çatılardan. Kimse bir ayin gibi yaşamıyordu günün batışını. Kimsenin sabahla arındığı yoktu. Herkes ölçülü bir incelikle birbirine elini uzatıyor, ama kimsenin eli kimseye değmiyordu. Dokunmak nesnesiz bir duyguydu, insanın gövdesinde taşa kesilen. Küçük adamların büyük yalnızlığı doldurmuştu dünyayı."
Sayfa 112 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
İnsan dediğin mum gibidir, bir gaflet anında püf dedin mi söner gider. Gaflet anımız da pek çoktur. İşi kuvvete dayamamalı. Başkaları, başkaları…
Sayfa 189 - İletişim YayınlarıKitabı okuyor
Küçük Acılar
Ne konuşmalarımızda tat kaldı Ne susmalarımızda bir hikmet Olur olmaz şeylerden alınır kırar olduk Zamana benzedik iyice, çekilmesi zor.
“Eşyayı dahi incitme.’ diyen medeniyetin mensuplarıyız.” dedi İbrahim tenekeci. “ Su içtikleri bardağı öpen mevlevileri düşünün. Ormana girerken, genç ağaçları korkutmamak için baltanın sapını bezle saran tahtacıları. Şimdi ise birbirlerinin küçük bir hatasını bekleyen ne çok insan var..”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.