Kitabın internette araştırmasını yaparken yazarının şu sözüyle karşılaştım;
"Zor kitapları okumalıymış insan meğer. Kitap insanı allak bullak etmeliymiş; insanda bir şeyleri değiştirmeliymiş."
Ne kadar harika bir söz söylemiş yazar değil mi?
Kitabı okumak zor, pek akıcı değil. Buna rağmen kitabı okuyup bitirdiğinizde hatta okuduğunuz
KALBİ TÜM İNSANLIK İÇİN ATAN GÜZEL İNSANLAR MERHABA!
HAYDİ BİR ETKİNLİK YAPALIM!!
Küçük büyük fark etmez bir dünya haritası görünce eşit şekilde katlamanızı istiyorum. Güney Amerika ve Afrika kıtasının( birazda bizim bölgenin) birbirine denk geldiğini göreceksiniz.
Bu kitabı okuyunca bir kez daha anladım ki Latin Amerika Ülkeleri ile ne kadar çok
●Charlie Chaplin’in “Şarlo” tiplemesi, Hollywood’un sessiz filmler döneminin en kalıcı karakterlerinden birisidir. 1910 ve 1920’lerde onun, gezegenin en tanınmış figürü olduğu söyleniyordu. Dünyanın hemen her köşesinde, sinemanın gittiği her yerde bu komik karakter seyirci tarafından sahiplenilmekteydi....
●Chaplin (1889–1977) Londra’da doğmuştu.
Tarihi Değiştiren Diktatörler, Ali Çimen’in ‘Tarihi Değiştirenler’ serisinin bir kitabı. Nisan 2010’da ilk baskısı yapılmış. Dünya tarihine, tabii ki menfi manada damgasını vurmuş olan belli başlı diktatörleri anlatıyor kitap.
Kimler mi var? Stalin, Hitler, Mussolini, Mao, Pol Pot, Salazar, Franco, Bokassa, İdi Amin, Pinochet, II. Leopold,
Daha önce yayımladığımız Roger Garaudy'nin 'Geleceğimizde İslâm Var' ve 'İslâm ve İnsanlığın Geleceği' kitaplarının ardından Yusuf Kaplan Hoca'nın 100 kitaplık listesinin 19. kitabı olan 'İslâm'ın Vadettikleri' kitabının tahlilini de uzun bir aradan sonra yayımlıyoruz. Bu tahlil Garaudy'nin listedeki 3. ve son kitabı olduğundan tahlil daha da
Küçük çocuklar "yalnızca kendilerinin hoşlandıkları" şeyleri yapmamaları için eğitilirler, peki... neyi yapmaları istenir? Elbette! Başkalarının hoşlandıklarını. Kimdir bu başkaları? Ana baba, öğretmenler, müfettişler, polisler, hakimler, memurlar, krallar, diktatörler. Tüm otoriteler." Yalnızca senin hoşlandığın" şeyi hor görmek üzere eğitilirsen, elbette başkalarının daha uysal bir uşağı - iyi bir köle - olursun. "Yalnızca senin hoşlandığın" şeyi yapmamayı öğrenirsen Sistem seni sever.
...öğrencilerin aşağıda bir türkü söylediğini duyuyor, ama sözlerini tam anlayamıyorduk. O zaman küçük memurlar, daktiloda bunların hemen yedi kopyesini çıkarıp elimize tutuşturuyorlardı. 27 Mayıs'tan önceki otuz günün milli marşı haline gelen Gazi Osman Paşa türküsünü böylece öğrendik:
Olur mu, böyle olur mu?
Kardeş kardeşi vurur mu?
Kahrolası diktatörler
Bu dünya size kalır mı?
Sayfa 265 - Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık 8.Baskı İstanbul, Mayıs 1998Kitabı okudu
Üzgünüm ama bir İmparator olmak istemiyorum. Bu iş bana göre değil. Artık kimseye hükmetmek ya da bir yeri fethetmek istemiyorum. Yahudi, zenci, beyaz fark etmez; imkanım olan herkese yardım etmek istiyorum. İnsanlar böyledir; hepimiz birbirimize yardım etmek isteriz. Etrafımızdakilerin sefaletiyle değil, mutluluğuyla yaşamak isteriz. Dünyada
Kızların erkeklerden daha gelişmiş sosyal yetenekleri, empati özellikleri ve duygusal zekâları olabilir ama bu sizi yanıltmasın. Bu, kız çocukların beyinlerinin istedikleri şeyi elde etmek için ellerinden geleni yapmaya programlanmamış olduğu anlamına gelmez. Aksine, her biri hedeflerine ulaşma yolunda küçük diktatörler haline gelebilirler. Küçük bir kızın beyninin emrettiği hedefler nelerdir? Bağlantı kurmak, topluluk oluşturmak ve dünyayı merkezinde yer alabileceği şekilde düzenlemek ve yönetmek. Kadın beyninin saldırganlığı bu noktada ortaya çıkar - kendisi için önemli olanı korur ve onun için önemli olan, kaçınılmaz olarak ilişkilerdir. Ama saldırganlık başkalarını uzaklaştırabilir ve bu, beynin ulaşmak istediği sonucu elde etmesini engelleyecektir. Bu nedenle, kız çocukları ilişkilerden oluşan dünyalarının merkezinde yer almakla bu ilişkilerden uzaklaşma riski arasındaki ince çizgide yürürler.
Şeker kamışları arasında bir koku kaldı:
beden ve kan karışımı, keskin
bir taçyaprağı bulantı veren.
Palmiyeler altında mezarlar dolmuş
çürük kemiklerle, kısılmış can çekişlerle.
Zarif diktatör konuşuyor
topazlar, altın kaytan ve şeritlerle.
Bir saat gibi ışıldıyor küçük saray
ve eldivenli kahkahalar hızla
geçiyor koridorlardan
ölü seslerle birleşerek
ve yeni gömülmüş mavi ağızlarla.
Görülmez ağlayanlar, bir bitki gibi
durmadan döken tohumlarını toprağa
ve geniş kör yaprakları ışıksız bile büyüyen.
Kin kerte kerte birikti
yumruk yumruk, bataklığın pis suyunda
bir domuz burnu gibi çamurla dolu, ve sessizlikle.
Diktatörlük, Latin Amerika’nın makus kaderidir. Neredeyse her Latin Amerika ülkesi bir dönem bir diktatör tarafından yönetilmiştir (sanırım az sayıdaki istisnadan biri Brezilya). Bazıları halen diktatörlükle yönetilmektedir, Venezuela gibi. Latin Amerikalıları hayattan bezdiren iki şey vardır; biri ABD diğeri ise diktatörler. Bu büyük soruna
Yeni bir yönetim şeklimiz var artık. Tek kişinin yönetimi ya da aristokrasi ya da plütokrasi değil bu, rastlantısal baskılar sonucu mutlak iktidar konumuna yükselmiş ve karar vermelerini önleyen politik ve ekonomik faktörlerden bağımsız olamayan küçük grupların yönetimi. Bunlar benliklerini teslim ederek iktidara gelmiş soyut güçlerin temsilcileridir. Çelik gibi iradeye sahip diktatörler tarihe karıştı. Bundan böyle Stalin, Hitler gibi diktatörler olmayacak. Bu vahim dünyanın yöneticileri kazara yöneticilik konumuna gelmişlerdir; anlayamadıkları devasa bir makineyi yönetmeye çalışan, hangi düğmeye basmaları gerektiğini kendilerine söylemeleri için uzmanlara ihtiyaç duyan, beceriksiz, dehşete kapılmış pilotlara benzemektedirler.
☆☆☆