Amin
"Allah'ım! Bizi, saadet ve selâmette olan Kur'an ve iman ehlinden eyle. Âmin. Allah'ım, indiği andan itibaren tâ kıyamete kadar, her okuyucunun Kur'an'dan her bir kelimeyi okuması esnasında, Rahman'ın izniyle hava dalgalanmalarının aynalarında yansıyan Kur'an'ın bütün kelimelerinde teşekkül eden bütün harfler sayısınca Efendimiz Muhammed'e, O'nun âl ve ashabına salât ve selâm eyle. Bize, anne ve babamıza, erkek kadın bütün mü'minlere rahmetinle merhamet eyle. Onların sayısınca rahmet eyle, ey merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah'ım. Âmin. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun."
…istemeden hamile kalan bir kadın, reddedilmekten, dışlanmaktan veya ortaya çıkacak mali sorunlar­ dan ötürü haklı olarak dehşete düşebilir. Klasik romantik edebi­yat okurları, onu baştan çıkaran adam tarafından terk edilen ma­sum kadının düştüğü çaresizliğin öyküsünü iyi bilirler. Kadının böyle bir durumda gerçeği itiraf etmemek için ne mümkünse yapması gerektiğini hepimiz anlarız. Tek başına çocuğunu doğu­caktır, ondan sonra da iki seçeneği vardır: ya çocuğunu öldüre­cek ya da onu terk edecektir. Fransa bu korkunç ikilemi yok et­ mek için kadınların kimliğini açıklamadan doğum yapabilecekle­ri ‘Accouchement Sous X’ enstitüsünü kurmuştu. Ayrıca, bazı Fransız doğum kliniklerinde, bebeklerin terk edilebileceği küçük bölmeler bile vardır. 2000 yılında kimlik sorulmaması tartışma konusu olmuştu. Bazı anneler yaptıklarından müthiş pişmanlık duyuyorlardı, isimsiz doğan çocukların birçoğu da annelerini bulmak. Dolayısıyla, Fransa’da (babası bir yana) annesi bilinme­ yen çok sayıda evlat edinilmiş çocuk vardır..
Reklam
"Nereden esti? Sevdin mi peki?" diye arka arkaya iki soru sordu Zeynep Hanım. Alper, galip olduğunu düşünenlere özgü o evrensel tonlama ile yanıt verdi: "Ne seveceğim ya! Yarısını anlamadım zaten dede dede kelimeler anayasa hukukundaki gibi... Güya aşk romanı... Nuran mı Nalân mı bir kadın var herkes ona âşık o kimseye âşık filan
Sayfa 41 - Giriş, Çözdüm nihayet o büyük sırrıKitabı okudu
‘’…KADININ aşağı olmasından ziyade ERKEĞİN üstün olmasına yönelik bu kemikleşmiş arzu, erkeği insanın baktığı her yere yerleştiriyor; erkek yalnızca sanatın ön saflarında bulunmakla kalmıyor, kendisi için risk ölçülemeyecek derecede küçük ve siyasette yer almak isteyen kadın alçak gönüllü ve sadık da olsa onun için siyasete giden yolu kapanıyor.’’
Sayfa 80 - İndigo Kitap
feminizm üzerine
Kitaplar üzerine kurulu bir portalda kadınların gizli saklı ama temelde cinselliği kullanarak takipçi kazanma çabası ,okuduğu kitapların hiçbir fayda sağlamadığını gösteriyor. Özellikle kadınların eşit bir toplum yaratma çabasını hiç samimi bulmuyorum. Yer yer kadınlığı kullanarak belli noktalara erişme çabasında olan(tamamı değil) kişinin, hem kendini pazara sunup cinsini küçük düşürücü olaylar zinciri içine sokması ,hemde bu uğurda savaş verdiğini söylemesi iki yüzlü bir davranış. Gerçekten samimi kendi ayaklarını üstünde duran ve ihtiyacı olduğunda dahi erkek egemenliğini reddeden kendi çabası ile kariyerini planlayan kadınların hakkıdır başarı. Dolmuşta sırf güzel diye yaşıt erkek yer verdiğinde teşekkür edip oturan değil tersleyip dik duran kadın kazanacak. Tabi feminizm adı altında felsefenin temeline tamamen zıt ekseriyetle erkek düşmanlığı ve seksist tavır içerisindeki kadınlarda bu süreçte eğreti kalıyor.
Gök Türkler, Hunların bir boyudur. Komşu devlet tarafından saldırıya uğradı. Küçük büyük, kadın erkek herkes öldürüldü. Sadece bir oğul sağ kaldı. Küçük olduğu için askerler öldürmeye kıyamadılar. Kollarını ayaklarını keserek bir bataklığın içine attılar. Bir dişi kurt vardı. Her et getirişinde hepsini ona yedirip besledi. Bundan sonra kurtla çocuk münasebette bulundular. Kurt gebe kaldı. O komşu ülkenin kralı çocuğun yaşadığını duydu. Tekrar adam gönderip öldürtmek istedi. Askerler tam çocukla kurdu öldürecek iken, kurt doğaüstü güçleri olduğu için denizin doğusunda bulunan dağa uçarak gidip kondu. Bu dağ Kao-ch 'ang (Turfan) 'ın kuzeybatısında idi. Da­ğın içinde mağaraya benzeyen oyuk vardı. Kurt onun içine girdi. 200 li (yaklaşık 100 km kare lik) den fazla bir alanda bol otlu bir yerle karşılaştı. Burada on tane erkek çocuk doğurdu. Bunlar büyüdüklerinde dışarıdan evlendiler. A-shih-na, bunlardan birinin adıdır. Birkaç nesil geçince çoğaldılar. Hep birlikte oradan çıkarak Altay Dağları'nın güney eteklerine yerleştiler. Juan juan'ların demir işleriyle uğraştılar. Altay Dağları'nın şekli miğfere benzediği için, miğfere de onların dilinde Türk dendiği için unvanları Türk oldu.
Reklam
Aliya İzzetbegoviç'in Türklere Yazdığı Mektup
"Merhaba efendim, ben Aliya. Aliya İzzetbegoviç. Bosna-Hersek'in cumhurbaşkanıyım. Sizi Devlet-i Aliyye'nin en güzel şehirlerinden birinden, Bosna Sarayı'ndan, sizin daha sık kullandığınız haliyle Saraybosna'dan selamlıyorum. Bu kısacık sohbetimizde, parçası olduğumuz Avrupa'dan, Avrupa'nın ve Batı'nın
okyanusu da beraberimizde taşımaya başladık
Johnny alçak sesle "Herhalde bizim hayatımız da okyanusta başladı," dedi. "Bundan dört milyar yıl önce. Uzunca bir süre bütün canlılar suda yaşadı. Birkaç yüz milyon yıl önce ise, ki bu dünya tarihinde kısa bir zaman dilimidir, canlılar karada da yaşamaya başladı. Bir açıdan da, denizde geçirilen milyonlarca yıldan sonra okyanusu da beraberimizde taşımaya başladığımız söylenebilir. Bir kadın doğum yaparken önce suyu gelir. Çocuk kadının karnındaki suda yaşar ve bu su okyanustaki suyun neredeyse aynısıdır. Tamamıyla aynı oranda tuzludur. Kadın vücudunda küçük bir okyanus oluşturur. Sadece bu da değil. Mesela kanımız ve terimiz. İkisi de neredeyse denizdeki su oranında tuzludur. Gözyaşlarımız da okyanus suyudur."
Sayfa 334
Cengiz Han'dan
Itaat altına aldığım bozkır halklarında, hırsızlık, yağmalama ve fuhuş, alelāde şeyler haline gelmişti. Oğul, babayı saymıyor; koca, karısına güvenmiyor; kadın, kocasının isteğini hiçe sayıyor; küçük büyüğe saygı göstermiyor; zenginler, fakirlere yardım etmiyor; aşağıdakiler yukarıdakilere saygı duymuyor; her yerde başına buyrukluk ve sınırsız bir keyfilik hüküm sürüyordu. Ben, bütün bunlara son vererek, bir kanun ve düzen getirdim
Sayfa 79 - Selenge Yayınevi
Katharine Hepburn gibi ala­bildiğine mert kız tipinin yerini, çok-şükür ki-sonun­ da - milyoner - çıkan -gözlüklü - iyiyürekli - delikan­lının - gönlünü - kazanan - yitik - seksi - küçük - kız alı­yordu. insanlar eşit haklardan söz ettikleri zaman, plağın takılıp kalması gibi tuhaf bir duygu kaplıyordu her yanı.
Sayfa 27
Reklam
EVLİLİK ÜZERİNE 200.000 Yıldır Çözülemeyen Problem Evlilik, en genel tabiriyle, kanun karşısında dinen ve kültürel adetlere uygun biçimde yuva kurmak isteyen kişilerin birleşmesidir. Elimize ulaşan kanıtlara göre bilinen ilk evlilik milattan önce 2350’li yıllara kadar uzanır. Şahsi tahminim ise boşanmalarında aynı tarihte bulunduğu hatta belki
96 syf.
·
Puan vermedi
İş yerinin verdiği tatille Avusturya Alplerine giden Baron zamanını geçirecek bir flört arar. Gözünü hemen birini kestirmişti bile. On iki yaşında oğlu olan bir kadın. Baron çocuğu kullanarak kadınla tanışabileceğini düşünür. Bu planı başarılı olur. Küçük çocuğun kendisini dinleyen, önemseyen birine ihtiyacı olmasını kullanan Baron'a karşı güveni artmıştı Edgar'ın. Artık Baron'a herkesten çok güveniyordu. baron ve annesi tanıştıktan sonra Edgar' görmezden gelip, sürekli onu kandırıp ,yalanlar söylüyorlardı. Edgar anlam veremiyordu tüm bu olanlara, neden diyordu. Baron ve annesi bir çocuğun tüm masum duygularını kullanıp bir köşeye atmışlardı. Edgar annesi ile Baron'un arasındaki sırrı çözemiyordu. Bu sırrı kitaplarda okumuş, televizyonlarda izlemişti. Ama kimse ona asıl gerçeği söylememişti. Bir kadını elde etmek isteyen adamın küçük bir çocuğu kullanması, saf duygularını, güvenini bir bir kullanıp ardından tüm o duyguları yıktığı bir hikaye. Güzel bir kitaptı. Güvenmeye, onu önemseyen birine ihtiyacı olan bir çocuğun duygularını kullanıp , ardından yok sayılması. Masum her şeyden habersiz , hata yapıp yapmadığına dair durmadan kendini suçlayan küçük bir çocuk. Okuyacak herkese iyi okumalar:)
Yakıcı Sır
Yakıcı SırStefan Zweig · Puslu Yayıncılık · 202041,7bin okunma
Yakından korkuyorum senden, uzaktan seviyorum seni; kaçışın çekiyor, arayışın itiyor beni: – acı çekiyorum, ama senin için hangi acıya seve seve katlanmam ki! Soğukluğun tutuşturuyor; nefretin baştan çıkarıyor, kaçışın bağlıyor, alayın – dokunuyor: – nefret etmeyen oldu mu senden, büyük bağlayıcı, sarmalayıcı, deneyici, arayıcı, bulucu kadın! Sevmeyen oldu mu seni, masum, sabırsız, aceleci, çocuk gözlü dişi günahkâr! Nereye çekiyorsun şimdi beni, seni örnek ve haşarı çocuk? Şimdi kaçıyorsun yine benden, seni tatlı yaramaz, seni nankör! Senin peşinden dans ediyorum, senin küçük izini takip ediyorum. Neredesin? Elini ver bana! Ya da bir parmağını yalnızca!
Sayfa 229 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, IX. Basım, Mayıs 2016Kitabı okuyor
Emily Dickinson
I’m Nobody! Who are you? Are you – Nobody – too? Dizelerin sahibi şair 1886’da tam olarak bilinemeyen bir sebepten öldüğünde 55 yaşındaydı. 1800 şiir yazmıştı. Bunlardan yalnızca 10 tanesi kendisi hayattayken gazetelerde yayımlanmıştı. Yayımlanan az sayıdaki şiirinde de anonim kalmayı tercih etmiş, kendi ismini kullanmamıştı. Aslında bu kadar
Hindistan’da Dul olmak
Lackshmama, küçük yaştaki iki oğluyla Delhi'nin güneyinde bulunan ve "beyaz dulların şehri" olarak tanınan Vrindavan'a gidiyordu. Kocası birkaç ay önce gripten ölmüştü. Kocasının ölümünden sonra ailesi onu birlikte yaşadıkları evden kovmuştu. Lackshmama üzüntüyle ülkedeki dulların yaşadıkları korkunç kaderi anlattı:
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.