Hiç büyümeyen erkekler :)
Babam 66 yaşına dek annesi Bunni ile yaşıyor. Her zaman annesinin küçük oğlu o. Eve terli geldiğinde, annesi sırtını siliyor. Kuru havlu koyuyor. Üşüttüğü olursa, sırtına tentürdiyotla küçük kareler çiziyor. Ağır üşütürse, sırtına şişe çekiyor. Başından bir kaza geçmişse, onu yatırıp, üzerini çarşafla örtüp, başının üzerin de kurşun döküyor.
Sayfa 14 - YAPI KREDİ YAYINLARI - 22. basımKitabı okudu
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
Reklam
Kameriyesi olan, üzerindeki asmaların güneş ışığını yeşil küçük kareler halinde parlak koyu ve sığ bir su üzerine yansıttığı bir çiftlik bahçesindeki bir havuzda, kağıttan kayıklar yüzdüren bir çocuk olmayı ne kadar isterdim.
Sayfa 84 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
Hayat kendini bulmakla ilgili değil, kendini yaratmakla ilgilidir. Aynı kağıda, zaman ve sabırla yeni çizgiler çizmekle, birazını silmek, birazını kalınlaştırmakla, bir köşesine renkli çiçekler, bir diğer köşesine yaptığını düşünmeden küçük kutular, kareler, spiraller çizmekle de ilgili hayat. Çalışmakla, pişirmekle, bazen gayret, bazen pes etmekle, kendini içinde iyi hissedeceğin rahat bir sen yaratmakla ilgili.
Sayfa 11 - Doğan NovusKitabı okudu
"Babam 66 yaşına dek annesi Bunni ile yaşıyor. Her zaman annesinin küçük oğlu o. Eve terli geldiğinde, annesi sırtını siliyor. Kuru havlu koyuyor. Üşüttüğü olursa, sırtına tentürdiyotla küçük kareler çiziyor. Ağır üşütürse, sırtına şişe çekiyor. Başından bir kaza geçmişse, onu yatırıp, üzerini çarşafla örtüp, başının üzerinde kurşun döküyor."
Sayfa 36 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Hepimizin aslında silinmesini istemediğimiz küçük de olsa mutlu kareler mutlaka vardır; ancak ne yaparsın hayat bu işte, çok önemli olmayan bölümü siliverir de asıl unutulmak istenen o ölümcül zaman, beynimizin köşesinden el sallar bize...
Sayfa 109 - HayatKitabı okudu
Reklam
Bazı fotoğraflar (örneğin, 1943'te Varşova gettosunda, bir ölüm kampına nakledilmek üzere itile kakıla yürütülürken ellerini havaya kaldırmış küçük çocuğa ait kareler gibi ıstırap simgeleri), insanın gerçeklik duygusunu derinleştirmeye yarayan 'tefekkür nesneleri' olarak (eğer öyle demeyi tercih ederseniz, 'seküler ikonlar' olarak) 'ölüm sembolü' yerine geçebilir.
Sanırım ölüler bizi hiç terk etmiyorlar. Birlikte yaşadığımız anlar, yeri ve zamanı geldiğinde, küçük kareler halinde belleğimize takılıyor. Fiziki varlıklarından kurtulmuş olmanın rahatlığıyla, olmadık anlarda bizlere yarenlik etmeyi ve her şeyden öteye iyi anılmayı istiyorlar.
gördügü seylere şaşkınlıkla bakıp kaldı: Hayalinde, bütün barakalar mutlu ailelerle doluydu. Bazıları, akşamları sallanan sandalyelerde oturup hikâyeler anlatır, çocukken her şeyin nasıl daha iyi olduğunu, büyüklerine ne kadar saygılı davrandıklarını, bu zamane çocukları gibi olmadıklarını söylerlerdi. Burada yaşayan bütün oğlan ve kızların ayrı gruplarda futbol ve tenis oynadıklarını, yere seksek için kareler çizdiklerini düşünüyordu. Bir dükkan olacağını düşünmüştü ve belki Berlin'de gördükleri gibi küçük bir kafe. Acaba bir meyve-sebze da var mıydı? Ama sonuçta, vardır diye hayal ettiği hiçbir şey... yoktu!.. Sundurmalarının altında sallanan sandalyelerinde otu- ran büyükler yoktu!.. Gruplar halinde oyun oynayan çocuklar yoktu!.. Meyve sebze tezgahları olmadığı gibi, Berlin'deki gibi bir kafe de yoktu!.. Bunun yerine, toplanıp oturan insan grupları vardı. Hepsi yere bakıyor ve berbat bir şekilde mutsuz görünüyorlardı.
"Bruno, gördüğü şeylere şaşkınlıkla bakıp kaldı: Hayalinde, bütün barakalar mutlu ailelerle doluydu. Bazıları, akşamları sallanan sandalyelerde oturup hikayeler anlatır; çocukken her şeyin nasıl daha iyi olduğunu, büyüklerine ne kadar saygılı davrandıklarını, bu zamane çocukları gibi olmadıklarını söylerlerdi. Burada yaşayan bütün oğlan ve kızların ayrı gruplarda futbol ve tenis oynadıklarını, yere seksek için kareler çizdiklerini düşünüyordu. Bir dükkân olacağını düşünmüştü ve belki Berlin'de gördükleri gibi küçük bir kafe. Acaba bir meyve-sebze tezgahı da var mıydı? Ama sonuçta, vardır diye hayal ettiği hiçbir şey... yoktu! Sundurmalarının altında sallanan sandalyelerinde oturan büyükler yoktu!.. Gruplar halinde oyun oynayan çocuklar yoktu!.. Meyve-sebze tezgâhları olmadığı gibi, Berlin'deki gibi bir kafe de yoktu!.. Bunun yerine, toplanıp oturan insan grupları vardı. Hepsi yere bakıyor ve berbst bir şekilde mutsuz görünüyorlardı. Tek ortak noktaları, hepsinin korkunç derecede zayıf, gözlerinin içeri çökmüş ve kafalarının kazınmış olmasıydı..."
Sayfa 191 - TudemKitabı okudu
32 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.