Namazdaki Tahiyyat
Cinn suresi tahlili TEŞEHHÜD / TAHİYYAT “ تشهّدTeşehhüd” sözcüğünün sözlük anlamı “şahadet getirmek” demektir. Şehadetten maksat, “kelime-i şahadet” denilen “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasülühü” cümlesinin söylenmesidir. Terim olarak “teşehhüd”, namaz kılarken “ka’de” denilen oturma bölümlerinde, içerisinde
HAMZA’NIN KÜÇÜK KIZI, ALİ VE MUHAMMED
Muhammed’in kadın hasreti hiç bitmemiş. Muhammed’in babası Abdullah ile Abdullah’ın babası Abdulmuttalip aynı gecede evlenirler. Abdullah, Veheb kızı Amine ile, Abdulmuttalip de Vüheyb kızı Hale ile evlenir. Yani iki amca kızlarıyla evlenirler. Hale’den meşhur Hamza, Amine’den de Muhammed dünyaya gelir. Muhammed 53 yaşında iken Medine’ye göçer (hicret eder). 3 yıl sonra Medine’de meydana gelen Uhud harbinde Hamza katledilir. Onun küçücük kızını, Ali’nin ağabeyi Cafer yanına alır. Cafer, Miladi 629’da Mute harbinde katledilene kadar onda kalır. O sırada Muhammed 58-59 yaşlarında. Cafer’in vasiyeti üzerine kız Ali’ye teslim edilir. Henüz ergenlik çağına gelmiş değil/ufak bir çocuk. Güya ergenlik çağına gelince (sözde) bir gün Ali Muhammed’den sorar: Nedir hep Kureyşilere bakıp bizi terk ediyorsun (başka yerlerde kadın arıyorsun. Biraz bizim mahalleye de uğra misali)? Muhammed, sizde ne var? Ali cevap verir: Bizde amcamız Hamza’nın kızı var. Muhammed, onun babası Hamza süt kardeşimdir. Bu yüzden bana olmaz der. Burada dikkat edilmesi gerek şu: Muhammed’in yaşı artık 60’a dayanmış, kızcağız ise henüz ufacık. Cafer’in vasiyeti üzerine Ali’ye teslim edilmiş ve o zaman ergenlik çağına da gelmemişti. Ali onu Muhammed’e teklif ederken; kendisi demiyor ki ben 60’lık bir dedeyim, bu cinayeti nasıl işlerim! Tam tersine; süt kardeşimin kızıdır. Bu yüzden nikahı bana düşmez diyor. Bunun gibi tüyler ürperten örnekler çok. Kaynak: a)Sahih-i Müslim, Reda, bab 3/1446 ve 1447 b)Buhari: Şahitlik, bab 7/2645, Nikah bab 20/5100
Reklam
İstihâre Duası:
Câbir b. Abdullah [radıyallahu anh] şöyle anlatıyor: "Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] bizlere Kur'ân'dan bir sûre öğretir gibi, büyük -küçük her işimizde istihâre yapmamızı öğretir ve şöyle buyururdu: "Sizden biriniz bir iş yapmaya niyetlendiği zaman, farz namazların haricinde iki rekât namaz kılsın ve ardından şöyle dua etsin: Allah'ım! Senin ilmine danışıyor ve senin kudretinden yardım diliyorum. Senin büyük fazılından istiyorum. Şüphesiz senin her şeyi gücün yeter, benim gücüm yetmez. Sen her şeyi bilirsin, ben bilmem. Sen bütün gizlilikleri bilensin. Allah'ım! Eğer bu iş dinim ve dünyam için, âkıbetimin başlangıcı ve neticesi için hayırlı ise ve sen de bunu böyle biliyorsan, o işi benim için takdir buyur, kolaylaştır ve sonra da onu benim için bereketli kıl. Şayet senin ilminde bu iş dinim, dünya hayatım ve geleceğim için hayırlı değilse onu benden, beni de ondan uzak eyle! Hakkımda hayır ve hayırlı olanı takdir buyur, sonra da beni onunla hoşnut eyle!" [Buhârî, Teheccüd, 25; Daavât,48; Tevhid, 10; Ebû Davud,Salât,366(nr.1538); Tirmizî, Vitr.....]
Semerkand yayınlarıKitabı okudu
Gençliğimde, İslâm’ın ilk asırlarında fethedilen ama Islâm’a girmeyen halkların soyundan gelen çok sayıda Suriye kökenli Hıristiyan gördüm: On­lar bile, erken Müslüman döneminden bir altın çağ olarak, Halife Ömer b. Hattab (ra)’dan da kendi dinlerinin koruyucusu ve kollayıcısı olarak sözediyorlardı. Folklor, bazen yazılı tarihten daha fazla aydınlatıcı olabiliyor. Yine de yazılı tarihte küçük bir araştırma yaptığınız zaman bile, Hıristiyanlar, her zaman hoşgörülebilecek kadar kolay bir tebaa olmasa da, Haçlı Sa­vaşlarından sonra bile Sünnî Müslümanların Hıristiyanlara karşı fanatikçe tavırlar takındığına dâir hemen hemen hiçbir hâdiseye rastlayamayacağınızı keşfedeceksiniz. Oysa Hıristiyanların pek çoğu, İslâm dinine kamuoyunda hakaret etmeyi dînî bir görev olarak telâkki ediyorlardı; o yüzden liderlerinin de kışkırtmasıy­ la Müslümanlara karşı “şehit” olmak için, savaşmak için can atıyorlardı. Çe­şitli ülkelerde çeşitli zamanlarda Müslümanlara karşı bu tür bir dînî histeri, hoşgörüsüzlük ve husûmet salgın hâlini alıyordu; ama Müslüman yöneticile­rinin bunlara karşı sükûnetle, duyarlı bir şekilde tavır takınmaları İslâm tari­hinin en muazzam ve en muhteşem hâdiselerinden biriydi.
"Riya küçük şirktir." Hz.Muhammed s.a.v
Taif'teki Lat Putunun Yıkılması ve Mugire'nin Şakası
831. Muhammed (as), kısa bir süre sonra, Lât adlı putu ortadan kaldırmak için Tâ'if'e özel görevliler gönderdi. Bu küçük heyetin içinde Sakîfli Mugîre ibn Şu’be de bulunuyordu. Putu kırmakla görevli heyet belirtilen yere gelince, özellikle şehirdeki batıl inançlı kadınlar arasında büyük bir üzüntüye yol açtı. Mugîre, hemşehrilerinin ruhsal durumunu çok iyi bildiğinden, biraz eğlenmek için bundan yararlanmak istedi: Puta ilk darbeyi indirir indirmez bir çığlık atıp, bayılmış gibi yaparak kendini yere attı. Henüz gönülleri İslâm'a tam bağlanmamış olanlar ve batıl inançlı kimseler bundan çok hoşlandılar. Aralarında bu konuyla ilgili olarak konuşmaya dalmışken, Mugîre kahkaha atarak ayağa kalktı ve putu ve bütün tapınağı yerle bir edip, daha önce puta adak olarak getirilip bırakılmış bütün kıymetli eşyaya, İslâm hükümeti adına el koydu. Muhammed (as), buradan ele geçirilen para ve değerli eşyanın, çok miktarda borç birakarak şehit olan “Urve’nin oğlu Ebu'l-Muleyh’e, sadaka olarak verilen diğer paralarla birlikte yardım olarak verilmesini emretti.
Sayfa 421
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.