Düşüyordu. Tutunabileceği birşey
yoktu evrende. Tutunmak da istemiyordu zaten . ..
Işığa ve kendine veda etmenin vakti gelmişti.
"Vedanın anlamı ne" diye düşündü sonra. Anlamsızdı.
Asteroidlerin meteor yağmurlarına uğramış bedenleri delik deşikti. Cüzzamlılara benziyorlardı. “Ölüm” dedi küçük yıldız, ” Ölüm beni çirkinleştirmeden yok olma yollarını öğrenmeliyim.” Sonra öteki galaksilerin uğuldayan rüzgârlarına yöneldi. Nebulalar arasından kayarken bir yandan da türküler söylüyordu, yıldız türküleri.
Evren umutlardan da küçükmüş
Mutsuzluk daha büyükmüş meğer
Küçük yıldız, sönmüş yıldızlar arasından geçerken, terkettiği sürüyü anımsadı bir ara. Arkadaşlarını, ışıkışığa neşeli dostlarını düşündü. Büyücüleri, bilicileri anımsadı. Dönse ömrü uzayacak, hızla yitirdiği ışığını yenileyebilecekti belki. Ama oraya dönmeyi bir kez bile aklından geçirmedi. Işığının, elmas tozları gibi bedeninden dökülmesine aldırmadı. Çevrenini kendisi yaratmalı kendisi yoketmeliydi. O hiçbir zaman sönmüş yıldızlar mezarlığına gömülmeyecekti.
Evren yalnızlıktan da küçükmüş
Düşlermiş asıl sonsuz olan
Evren umutlardan da küçükmüş
Mutsuzluk daha büyükmüş meğer
Evren hiçlik'ten de küçükmüş meğer
Yaşamı ve ölümü ezberleyecek kadarmış
Evren
Küçük bir okyanusmuş meğer
Kıyısında yelkenliler batan