Küçüklüğüm neden yaralarla dolu bayım? Neden bu kırgınlık? Neden bu yüreğimdeki yangın? Oysa size olan aşkım kadar büyük bir yangın, bu nasıl olur? Aşk acısı gibi bir acı, çocukluğu zehir edilen genç bir kızın acısıyla eş değer midir?
Çocukken korkar mıydım mezarlıklardan, hatırlamıyorum bile. Büyüklerin çekindiğini biliyorum o zamanlar. O zamanlar dediğim, ozamanlar değil, daha küçüklüğüm, İstanbul'da geçen belli belirsiz hatırladığım zamanlar. Sonra hep aynı şeyler olur ya; sürülür birisi oradan, birisi onun peşinden sürüklenir kendisine ve her şeye uzak olan bir başka diyara. Istanbul'a ayak bastiğim an bir iki gün önce geride bıraktığı şehre geri dönen birisi gibi olmayışım bu yüzdendi. Istanbul da başkaydı, ben de başkaydım. Otobüsten indiğim an başladı yabancılığım. Bu yabancılığı zihnimde başkalaştıran, öncekinden farklı kılan neydi düşünmek istemedim. Yabancıydım zaten, ama şimdi başka türlü bu yabancılık demediğim için üzerine düşünüp değişik olan nedir diye üzerinde durmadım. Bu da artık içimde bir kor gibi taşıyacağım adamdan öğrendiğim bir şeydi belki. Kabulleniş. Kabulleniş dendiğinde zihinde yaptığı çağrışımı bildiğim için söylemeye çekiniyorum, çünkü öyle bir şey değil, başka bir şey ama anlatamam. İstemiyorum. O an da istemiyordum. Otobüsten inip başka bir otobüse bindiğim zaman. Beyazıt meydanında indiğim zaman, etrafa bakarak, serin bir sabah ve meydanın olağan hafta içi kalabalığı arasında, içinde, hem onda olup, hem ona mahkum olup, hem ona sürgün edilmiş olup, hem buna içtenlikle razı olarak, özgürlüğü içinde duyarak ama da içinde duyarak. O zaman da ağladığımı hatırlamıyorum. Aklıma kazınmış olan onun yokluğuydu. Yok olmak, bir kez olan bir şey sanı lir. Degildir halbuki. Öldü. Ölümü bir andı. Yokluğu sürekli Sonra... ne bileyim. Çayın soğumuş. Çok konuştum değil mi?
Sayfa 103Kitabı okudu
Reklam
kendimden karalamalar
Küçüklüğüm bedenime fazla gelen düşünceleri taşımakla geçti. Bu yüzden kendimi hiçbir zaman bir çocuk gibi hissetmedim. Sanki dünya hep ayaklarımın altından kayacakmışcasına yaşadım günlerimi. Çocukluğuma ait birkaç silik anıya sığınıp kaybettiğim masumiyetimi yad ediyorum. Zamanın bu denli acımasız ama bir o kadar da benden yana olmasını kutluyorum. Yalnızlığın bana bir lanet gibi değil de bir hediye olarak verildiğini fark ettiğimden beri kendime kızmıyorum. Hatalarımla, ucuz düşüncelerimle, korkularımla ve tüm kalbimle ben buyum işte. Bu hayatın beni götürdüğü yere kadar gideceğim. Böylece sıcacık yatağımda ölüm beni koynuna alırken gülümsemek için bir sürü sebebim olacak...
Anılarım...
Tarihi bilmem lakin küçüklüğüm dediğim zamanlardan. Abim Sivasta okurken anne ve babamla gitmiştik Sivas'a. Babamın hayatımda ki varlığı 7 yıl ve bu anımı hatırlayabiliyorsam tahmini 6 yaşlarındayım. Abim müstakil bir evde oturuyordu öğrenci evi bildiğiniz. Eşyası yok denecek kadar az her yanı fakirlik kokan bir evdi. Hoş zengin öğrencilerde vardı lakin biz hiç zengin olamadık o vakitlerde. Bana çok ilginç gelirdi o ev ve yaşanılanlar. Birgün babam annem evin karşısında bulunan köprüye çıkmıştık karşıdan eve bakarken hemen yan komşuyu farkettik. Yaşlı bir amca deli gibi bağırıyor küfrediyor (sonradan öğrenmiştim akli dengesinin yerinde olmadığını) kime neye olduğunu bilmeden korku hissiyle o an babama sarılmıştım. Şimdi anlıyorum babanın ne olduğunu varlığının en büyük zenginlik yokluğunun ise büyük bir eksiklik olduğunu. Neyse Herkes bir miktar hayalinde var eder o müstakil tatlı görünen evleri. Köy hayatı yaşayıp toprakla zaman geçirmeyi.hayvanları sulayıp onlara yemeklerini vermeyi. Dağı bayırı dolaşıp temiz havayı çekmeyi. Lakin görünen ile yaşanan arasında ciddi farklar var hiçbirşey hayal edilen kadar güzel değil. Kolay yaşanmıyor. İstediğimiz gibi sonuç vermiyor. Hayallerin çiçekli yolları gerçeğin engelleri insanın yaşamının tarifi.
#yusuf
biraz içimi dökeceğim okumaya bilirsin sorun değil dostum,aslında bu uygulamayi kurmadan önce her gece kafayı yeme derecesine geliyordum acımı içime atiyordum ama sonra bu uygulama karşıma çıktı bir arkadaş sayesinde sonra işte bağlandım bu uygulumaya iyi kötü arkadaşlara denk geldim iyiki varlar bazısı dostluğu öğreti bazısı sahteligi hepsine Ayten teşekürlerimi sunarım.birazda kendimizden bahsedeyim,ben güçlü bir insan değilim kim ne derse desin yani küçüklugum hastanelerde geçti yoğun bakım köşelerinde,hastane 4 devar arasında küçücük bir çocuğun bedeni nasıl.olur mesela temiz bembeyaz olur ama benim ise her yerim morluklara doluydu şiddet değil.ameliyat,vurulan iğneler verilen serumlar o kadar güçlü klamya çalıştım bedenen iyi durumda sayılırım ama ruhen sıfırım hiç iyi değilim kendime bir söz verdim.kendimi iylestirmedim ama benim gibi olan herkese yardım edeceğim diye başardımi tabiki hayır engelerim var herzaman karşımda bir engel,şu sözleri yazarken şarkı dinliyorum şarkıların ruh halime göre ne değişikleri var mesela sezen aksu dinliyordum hüzünlendim Müslüm Gürses dinledim efkarlandim sigara yakmak istedim ama sozum var icemem sigara.suan bunları yazarken neden yazdigimi bilmiyorum ama dayanacak guc kalmadı belki bir el uzanirda kurtuluruz diyoruz ama herzamanki gibi tutulan el kayıp gidecek neyse hayırlı geceler teşekürler dostum.umarim çok mutlu olursun. Müslüm Gürses & çok seneler geçti hediyem olsun şarkı.
'Yaşama Başlarken; Bir Su Damlacığının Hikâyesi' İlk yarışımız… Küçük bir su damlacığıyım ben. Kimsenin önemsemediği, haberdar dahi olmadığı. Oysa ne potansiyeller barındırıyorum içimde. Hele bir kazansam şu yarışı işte o zaman herkes görecek benim kim olduğumu. Sabırsızlanıyorum. Sanki on beş milyar yıldır bu anı
88 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.