Bakalım bugün yemekte ne var?" dedim. "Değişik yemekler mi veriyorlar?" "Evet, ekmek ve peynir her gün değişir. Ekmek bazen ba­yat, bazen çok bayattır. Peynir de bazı günler küflü, bazı günler kokmuş olur. Aşçı her seferinde değişik sofra hazır­lar bize."
* “ Bakalım bugün yemekte ne var ?” dedim. “ Değişik yemekler mi veriyorlar?” “ Evet, ekmek ve peynir her gün değişir. Ekmek bazen bayat, bazen çok bayattır. Peynirde bazı günler küflü , bazı günler kokmuş olur. Aşçı her seferinde değişik sofra hazırlar bize.”
Sayfa 39 - İletişim yayınları 5. Baskı 2020, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Toplum genellikle çok bayağıdır. Sık sık görüştüğümüz için, arada kalan zamanda, birbirimiz için yeni bir değer edinecek zamanımız olmaz. Günde üç defa yemeklerde buluşuruz, her defasında küflü birer peynir olarak kendimizden yeni tatlar vermeye çalışırız. Görgü kuralları ve kibarlık adı altında bir dizi kuralı benimseyerek bu sık buluşmaları katlanabilir hale getirir, böylelikle birbirimize savaş açmamış oluruz. Her gün postanede sosyal ortamlarda ve geceleri de ateşin etrafında buluşuruz; sıkışık yaşar birbirimizin yolunda dururuz; ayaklarımız birbirimize takılır, bence bu nedenle de karşılıklı saygımızdan bir şeyler eksilir. Daha az görüşerek de önemli ve duygusal konularda yeterli iletişimi kesinlikle gerçekleştirebilirdik.
Sayfa 154 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Sanırım bu Saftirik Greg'in Günlüğü'ndeki lanetli peynir gibiydi. Hikayede, çocuklar basketbol sahasındaki küflü peynire dokunurlarsa bitlenmekten korkuyordu. Beecher Ortaokulu'nun küflü peyniri de bendim.
Biz çağdaş insanlar için tasarlanması bile güç pis bir koku hüküm sürmekteydi. Caddeler gübre kokardı, avlular sidik, merdivenler çürümüş tahta ve sıçan yağı, havalandırılmayan odalar küflü toz, yatak odaları yağlı çarşaf ve nemli kuş tüyü yorgan kokar, lazımlıkların o keskin tatlı rayihasıyla dolardı. Bacalardan kükürt, tabakhanelerden yakıcı soda, mezbahalardan pıhtılaşmış kan kokusu gelirdi. insanlar ter ve yıkanmamış elbise kokardı. Ağızları çürük diş, mideleri soğan suyu, gövdeleri, artık pek genç de değillerse, bayat peynir, ekşi süt, urlu hastalık kokuları yayardı.
Sanırım bu Saftirik Greg’in Günlüğü’ndeki lanetli peynir gibiydi. Hikâyede, çocuklar basketbol sahasındaki küflü peynire dokunurlarsa bitlenmekten korkuyordu. Beecher Ortaokulu’nun küflü peyniri de bendim.
Reklam
Beyniniz 1 kilogramdan biraz ağır, küflü peynir gibi kokan, yapışkan, peltemsi bir maddeden oluşur. Kulağa pek iğrenç geliyor ama sonuçta vücudunuzdaki en önemli organ odur.
Sayfa 2 - TÜBİTAK Yayınları
Küflü peynir deyip geçmemek lazım :) seven bilir
Bizde genelde şöyle oluyor. "Hanım, ben gidiyorum." "Nereye gidiyorsun?" "Erzurum'a gidiyorum, bir şey ister misin?" "Oranın nesi meşhursa ondan bir şeyler..." Hanımlar bunu severler. Erzurum'un tapusunu götürsen bir işe yaramaz da yarım kilo küflü peynir alıp gelsen çok mutlu olurlar, adam bana değer veriyor diye. Bu kıymetli bir şey.
"Hanım, ben gidiyorum." "Nereye gidiyorsun?" "Erzurum'a gidiyorum, bir şey ister misin?" "Oranın nesi meşhursa ondan bir şeyler..." Hanımlar bunu severler. Erzurum'un tapusunu götürsen bir işe yaramaz da yarım kilo küflü peynir alıp gelsen çok mutlu olurlar, adam bana değer veriyor diye. Bu kıymetli bir şey.
Azcık da naz yapalım ama:)
"Hanım, ben gidiyorum." "Nereye gidiyorsun?" "Erzurum'a gidiyorum, bir şey ister misin?" "Oranın nesi meşhursa ondan bir şeyler..." Hanımlar bunu severler. Erzurum'un tapusunu götürsen bir işe yaramaz da yarım kilo küflü peynir alıp gelsen çok mutlu olurlar, adam bana değer veriyor diye.
Sayfa 32 - PdfKitabı okudu
Reklam
"Hanım, ben gidiyorum." "Nereye gidiyorsun?" "Erzurum'a gidiyorum, bir şey ister misin?" "Oranın nesi meşhursa ondan bir şeyler..." Hanımlar bunu severler. Erzurum'un tapusunu götürsen bir işe yaramaz da yarım kilo küflü peynir alıp gelsen çok mutlu olurlar, adam bana değer veriyor diye. Bu kıymetli bir şey.
Sayfa 32 - Mecra KitapKitabı okudu
Sanırım bu Saftirik Greg'in Günlüğü'ndeki lanetli peynir gibiydi. Hikayede, çocuklar basketbol sahasındaki küflü peynire dokunurlarsa bitlenmekten korkuyordu. Beecher Ortaokulu'nun küflü peyniri de bendim.
Sayfa 82 - PDFKitabı okudu
Sözünü ettiğimiz dönemde kentlerde, biz çağdaş insanlar için tasarlanması bile güç pis bir koku hüküm sürmekteydi. Caddeler gübre kokardı, avlular sidik, merdivenler çürümüş tahta ve sıçan yağı, havalandırılmayan odalar küflü toz, yatak odaları yağlı çarşaf ve nemli kuş tüyü yorgan kokar, lazımlıkların o keskin tatlı rayihasıyla dolardı. Bacalardan kükürt, tabakhanelerden yakıcı soda, mezbahalardan pıhtılaşmış kan kokusu gelirdi. İnsanlar ter ve yıkanmamış elbise kokardı. Ağızları çürük diş, mideleri soğan suyu, gövdeleri, artık pek genç de değillerse, bayat peynir, ekşi süt, urlu hastalık kokuları yayardı. Irmaklar kokar, meydanlar kokar, kiliseler kokar, köprü altları ve saray içleri kokardı. Çiftçi de, rahip de, zanaatçı kalfası da, ustanın karısı da kokar, bütün soylu tabaka, hatta kral bile yırtıcı hayvan gibi kokar, kraliçeyle ihtiyar bir domuz gibi kokardı, yaz olsun kış olsun. Çünkü bakterilerin çürütücü etkinliğine daha dur diyen olmamıştı on sekizinci yüzyılda; bu yüzden gerek serpilmekte gerekse sönmekte olan hayatta, pis kokuların eşlik etmediği bir görünüm, yapıcı veya yıkıcı bir insan eylemi yoktu.
60 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.