Yerdeki ıslaklık geceleyin düşen çiyden değil, gözlerine duman kaçan yıldızların gözyaşlarındandır.
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen Şeyh Gâlib
Sayfa 115Kitabı okudu
Reklam
Bu şu'lesi var ki şem'-i cânın Fânûsuna sığmaz âsmânın Şeyh Gâlib
Sayfa 111Kitabı okudu
Âteş gibi bir nehr akıyordu Rûhumla o rûhun arasından Hâşim
Sayfa 107Kitabı okudu
Korkutmağa düşme bî-mahaldir Vuslat dediğim benim eceldir Salt bende değil bu fikr-i cânan Ölsem de giyâh eyler efgan Şeyh Gâlib
Kuğunun son şarkısı Kuğu: divan edebiyatı Bahsedilen Şeyh Galip
Reklam
Nazım Hikmet
Nâzım, ilk defa olarak, kökleri tarihin karanlıklarına ve insan ruhunun derinliklerine dayanan bir dünya görüşünü bütün ruhuyla benimsiyor, onu, ülkesinin mustarip insanlarına tanıtmağa çalışıyordu. Dilimiz, düşünceyi düşünce olarak keskin çizgileri ve hendesî düzeniyle belirtemezdi. Şiirin kalıpları, geniş bir tefekkürün kanat açmasına elverişli değildi. Nâzım, tanıtıcısı olduğu yeniyi, yeni bir sesle haykıracak, nesirle nazmı karıştırarak, Kitab-ı Mukaddes'in dalgalı ve seci'li üslubunu hatırlatan bir dil yaratacaktı. Başka bir deyişle hem şiirde, hem düşüncede müceddit. Fikret'in osmanlıcası, osmanlıcanın kemali, Yahya Kemal, kuğunun son şarkısı. Nâzım' ın türkçesi, dilin varabileceği bütün sınırları zorlayan ve daha sonraki nesillere yol gösteren bir türkçe. Ne var ki, şairi geniş hazırlıklı, soğukkanlı bir düşünce adamı sanmak da yanlış. Sıhhatli bir çocuktu Nâzım. Aşırılıkları, ihtiyatsızlıkları ile çocuk. Ve yalnızdı. Bence Türk şiiri Nâzım'la biter, Avrupaî düşünce Nâzım'la başlar. Paytak, acemi, elyordamıyla ilerleyen bir düşünce. Biraz Heine, biraz Nietzsche, biraz Mayakovski; biraz divan, biraz halk, biraz Fikret, biraz Akif. Ama yine de KENDİSİ.
Hakîkat-ı Hâl
"1925 yılında tekkler ve zaviyelerle birlikte, kıyafetinden sembollerine, edebiyatından müziğine kadar bu kurumlarda asırlar içinde oluşan bu kültür de kendiliğinden yasak kapsamına girmiş oluyordu. Ancak dış tezahürleri yasaklansa bile bu köklü kültürü zihinlerde silmek öyle pek kolay değildi; çünkü kültürün zihniyet ile ilgili tarafı elbise gibi kolayca giyilip çıkarılabilecek bir şey değildir. Tekkeler kapatılmıştı ama, müstensiplerini toptan yok etmek mümkün değildi ve bu kültür onların varlık ve yaşama sebebiydi. Artık tek yol vardı; kendi içine kapanmak, koruyabildiğini korumak, aktarabildiğini aktarmak."
Sayfa 101Kitabı okudu
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”
Tuhaf bir çocuksun,hüzün sahibi… Adın bir tutkuda geçiyor;geçsin! Derinsin, gecelerin altını gibi; Bazan bir duasın, bazan ilençsin. Başucunda Siyah Güneşler; -Sabah! Odalarda ağır ağır fenalık; … Kalbine gömülür Nurusiyah…
Reklam
"Kınalızâde Ali Efendi Ahlâk-ı Alâî'sinde erkek veya kadının aşık olmasının çok zararının bulunduğunu söyler.Ona göre aşk bütün saadet kapılarını kapatan bir felakettir.Bunun için hemen tedbirini almak,sanata,tefekküre,bilgili kişilerle sohbete yönelip aşk hikayelerinden uzaklaşmak gerekir.Aşk hastalığının tedavisi ancak böyle mümkündür."
Yerdeki ıslaklık geceleyin düşen çiyden değil, gözlerine duman kaçan yıldızların gözyaşlarındandır.
224 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.