… öfkelenmeye başladım. Daha çok kendimi maskeliydim… Ama öfkem sadece kendime değildi. Ben iki direk arasına gerilmiş telde yürümeye çalışıyordum, karşımdaki kadınsa bir Rolling Stones şarkısı yüzünden bağırıp çağırıyordu.
“Sakin ol Sadie. Bir şarkı işte. Nereden duyduğumu bilmiyorum.“
“Yalan Söylüyorsun! Yalan söylediğini ikimiz de
“Nasıl bir şey aşk?”
“Aşk seni bir taş yapıp kuyuya atan kuvvet. Ne kuyunun dibini biliyosun, ne de neden oraya atıldığını. Bildiğin tek şey, uçsuz bir karanlığın içinde nereye çarpacağını bilmeden, son sürat düşüyor olduğun…”
Aşk, seni bir taş yapıp kuyuya atan kuvvet. Ne kuyunun dibini biliyorsun ne de neden oraya atıldığını. Bildiğin tek şey, uçsuz bir karanlığın içinde nereye çarpacağını bilmeden, son sürat düşüyor olduğun…
Aşk, seni bir taş yapıp kuyuya atan kuvvet. Ne kuyunun dibini biliyorsun, ne de neden oraya atıldığını. Bildiğin tek şey, uçsuz bir karanlığın içinde nereye çarpacağını bilmeden, son sürat düşüyor olduğun...
Vakit hızla ilerliyor gece yarılarına yaklaşıyoruz
ayrılık masanın üstündeydi kahve bardağınla limonata-
min arasında
onu oraya sen koydun bir taş kuyunun dibindeki suydu
bakıyorum eğilip
bir koca kişi gülümsüyor bir buluta belli belirsiz sesleniyorum
seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları ayrılık masanın üstündeydi cigara paketinde
gözlüklü garson getirdi onu ama sen ismarladın
kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde
"Aşk, seni bir taş yapıp kuyuya atan kuvvet. Ne kuyunun dibini biliyorsun, ne de neden oraya atıldığını. Bildiğin tek şey, uçsuz bir karanlığın içinde nereye çarpacağını bilmeden, son sürat düşüyor olduğun..."