Psikoloji alanındaki çalışmaların pek çoğu, insanlardaki yoğun kaygının ailevi nedenleri üzerinde durmakla birlikte, kültürel bileşen de aynı oranda baskın bir rol oynar, çünkü kültür, ailenin ailesidir. Eğer ailenin ailesinin çeşitli hastalıkları varsa, o zaman o kültürdeki bütün ailelerin aynı rahatsızlıkla mücadele etmeleri gerekecektir. Benim aile göreneklerimde bir deyiş vardır: Cultura cura; kültür iyileştirir. Eğer kültür bir şifacıysa, aileler nasıl şifa bulacaklarını öğrenirler; daha az kavgacı, daha onarıcı, çok daha az yaralayıcı, çok daha nazik ve sevecen olurlar.
Sayfa 83 - Ayrıntı yay.Kitabı okudu
Anlattıklarınız efendim , sağırları bile iyileştirir.
Reklam
Sosyoloji kariyeri boyunca Durkheim, tutarlı biçimde tek bir konunun üzerinde durdu: insanları topluluklar dahilinde birbirine bağlayan ahlaki bağın doğası. Durkheim'ın odak noktası, inanç değil, dini pratkti ve dinin kökenleri sorununun yanıtının dinsel duyguda yattığını bulacaktı. Esasen bu bir sosyo-psikolojik teoriydi: kalabalıkların psikolojisi. 1912 yılı itibariyle, Avustralya Aborjinlerinin dini ve ritüelleri üzerine hatırı sayılır ölçüde etnografik materyal birikmiş durumdaydı (Stocking 1995: 84-98). Erken dönem etnograflar, Aborjin ritüellerinin pek çoğuna muazzam duygusal gösterilerin eşlik ettiğine şahit olmuşlardı. Durkheim, insanlar gruplar dahilinde kolektif biçimde hareket ettiğinde, kaynağı kendilerinin dışında olacak biçimde deneyimlenen bir yaşamı-iyileştiren gücün varlığım hissettiklerini savunuyordu (duygusal yükü yoğun dinsel ritüelleri, siyasi gösterileri, rock konserleri vs.’yi düşünün). Bu mantıktan hareketle, doğaüstü güç anlayışı pek de dünyanın ötesinden gelmemekte, toplumun üyeleri olarak bizden gelmektedir.
undefined
Yeryüzünde yaşayan en zararlı şey bile Özel bir yarar taşır bu yeryüzünde; En yararlı şey bile yanlış kullanılırsa Yok edip doğru sonucu ulaşır zarara. Kullanmayı bilmezsen iyi kötü olur, Kötü de bazen yücelir erdem gibi. Şu minik çiçeğin taze filizlerinde Zehir de var, iyileştiren özler de
Şimdi, güneşin ateşten gözü gündüze neşe verip gecenin çiğlerini kurutmadan gidip doldurayım şu bizim sepeti zehirli otlar, şifalı çiçeklerle. Toprak hem anadır tabiata hem mezar, doğduğu rahimdir onun gömüldüğü yer; rahminden doğan türlü türlü çocukları emzirirken görürüz göğsünde: Bir çoğu zengindir erdem bakımından, erdemsiz olan yoktur, ama başka başkadır hepsi.Otlarda bitkilerde, taşlarda, bunların gerçek niteliklerinde bulunan o güçlü çekim pek büyüktür ha! Yeryüzünde yaşayan en kötü şeyin bile özel bir iyiliği dokunur yeryüzüne. En iyi şey bile, güzel kullanıştan yoksunsa, gerçek sonuçtan kaçıp ulaşır kötülüğe. Kötü kullanılırsa, erdem kusura döner; kusur da bazan bir eylemle yükselir. Şu narin çiçeğin taze yapracığında zehir de barınır, iyileştiren güçler de: Çünkü bu koklanırsa, her bir uzvu dinç kılar; ağza alınırsa, dondurur bütün duyularla yüreği. Otlarda olduğu gibi insanın içinde de karargâh kurmuştur böyle çatışan iki kral: biri erdem, öbürü kaba istem. İkisinden kötüsü nerde ağır basarsa, kurt kemirip çürütür o bitkiyi tez elden.
Reklam
151 öğeden 141 ile 150 arasındakiler gösteriliyor.