Dört asır önce atalarının, kendi topraklarında dışlanmasıyla başladı Kino'nun fakir yaşamı. Halkının geri kalanı gibi o da hasır bir kulübede basit bir yaşama mahkum edilmişti. Kendi topraklarından ve sularından çıkardıkları değerli madenleri, beyazların kendi belirlediği şekilde satmaya ve yaşama mecburlardı.
Kino inci avcılığı sırasında buldu Dünyanın Biricik İncisini. Bu büyüklükteki inci ona mutlu bir yaşam getirmesi gerekirken acı ve kederden başka bir işe yaramadı Biricikliği. Gözü bu incide olanlar tuzakladılar Kino'yu, sürdüler evinden uzaklara. Kino karısını ve çocuğunu alıp yollara düştü. Hem kaçtı canlarına kast etmek isteyenlerden hem de Biricik'ini hak ettiği değere elden çıkarmak istiyordu. Ama Kino'nun dediği gibi Kötü güçlerin ezgisi çalmaya başlamıştı bir kere.
Ve ezgiler en yükseğe çıktılar. Kino köye döndüğünde karısı yanındaydı. Çocuğu da karısının kucağında. Ama inciyi satıp çocuğunun okuma yazma bilen biri olmasını isterken cansız bedeniydi taşıdıkları. Zenginliğin kendi ellerine geçmesini isteyenler Kino'nun çocuğunu almışlardı elinden.
Ve inci geldiği sulara geri döndü.
Hırs, inat, açgözlülük... İnsanlığın gerçek yüzü bunlarda gizli. En insani yanımız en açgözlü yanımızdır.