"Yirminci yüzyılın başlarına kadar insanların yaşamı -üç aşağı beş yukarı- belli kurallar içinde sürüyordu. Tanrı vardı, cinsellik evlilik dışında yok sayılıyordu, kadının ve erkeğin rolleri önceden belirlenmişti. Mutluluğun reçetesi belliydi. Her şeyin tek bir yanıtı vardı..
Oysa bugün hiçbir şeyin yanıtı yok. Tanrı öldü mü, yaşıyor mu? Toplum mu önce gelir, birey mi? Evlilik kurumu, dinsel kurumlar, devlet kurumları yararlı mı zararlı mı?.." (Sunuş Kısmından)
"Siz kurallar koymayı çok seversiniz, Ama kuralları bozmayı daha çok seversiniz. Tıpkı okyanus kıyısında sabırla kumdan kuleler yapan, sonra da kahkahalarla onları deviren çocuklar gibi.
Sonra özgürlüğüm yelken açacak, büzülen, kıvrılan bütün bu kurallar -saatler, düzen, disiplin, tam zamanında orada olmalar, burada olmalar- çatlayıp dağılacak.
KURAL 34: Garantisi olmayan hayatında hiçbir şeyi erteleme. Sevdiysen söyle, kaçırdıysan kovala, üzdüysen gönül al, dolduysan haykır. Belki yarın senin için çok geçtir...