Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ey Galib'in oğlu, güvercin sürüsünde bir güvercin olma! Zillete teslim olmaya razı olma! Kassam gibi semada süzülen şahin ol! İzzet, şeref ve İslâm toprağında! Eli açık, direnen, güçlü bir savaşçı ol! Yardıma koşan Mu'tasım yolunda! Düşmana aniden şiddetli darbeni indir! Güvercin yuvalarının tamamı karanlıktır! Sen ciddiyetle
Sayfa 77
Bu ilk ümmeti terbiye eden Kur'an, Bizim bugün okuduğumuz Kur'an'ın kendisidir. Öyleyse onu okurken yakin duyguları içerisinde ve kesin olarak Onun bir terbiye sistemi olduğunu bilmeliyiz elinde eğitilip yetişmemiz gereken bir mürebbi olduğunu kabul etmeliyiz ister Kur'an'daki itikadi dersler, peygamber kıssaları ister Adem ve Şeytan kıssası veya Ahlaki ve sosyal Emirler yahut savaş ve nizamlarla ilgili hükümler ya da uyarma- korkusuna ve teşvik telkinleri olsun Kur'an'daki her harfin terbiye için geldiğini kesinlikle bilmeliyiz!
Reklam
SubhanAllah
İlk örnek neslin insanları, Kur'an'ı kültürlü olma, inceleme yapma, zevk alma ve eğlenme amacıyla okumuyorlardı. Onlardan hiçbirisi mücerred manada kültür hazinesini artırmak, ilmî ve fıkhî meselelerden iddialarına delil bularak dağarcığını doldurmak maksadıyla Kur'an'ı ele almazlardı. Onlar gerek kendileri gerek içinde yaşadıkları cemaat gerekse kendisinin ve cemaatinin yaşadığı hayatın durumunun nasıl olması gerektiği hakkında Allah'ın emrini öğrenmek için Kur'an'ı ele alırlardı. Onlar, Allah'ın emrini işittiği anda hemen onunla amel etmek için öğreniyorlardı. Tıpkı, savaş meydanındaki bir askerin "günlük emri" işitir işitmez hemen akabinde onu yerine getirdiği gibi! Bu sebeple, onlardan hiçbirisi bir oturuşta bildirilenden fazla ve uzun talimat öğrenmek istemezdi. Çünkü onlar biliyordu ki çok sayıda emir ve talimat öğrenmek, omuzlarına yüklediği görev ve sorumluluğu artıracaktı. İbn-i Mesûd radıyallâhu anh'ın rivâyet ettiği bir hadiste geçtiği üzere onlar ezberleyip kendisiyle amel edinceye kadar on ayetle yetinirlerdi.
Sayfa 82 - Yüksel yayıncılıkKitabı okudu
Atatürk'ün not defterlerinden,
9 Mart 1922: Saat 07.00'de kalktım. Biraz kitap okudum. Saat 09.00'da hareket. 1. Tümen 5. Alay'ı teftiş. Memnun olduk. Saat 11.15'te Belpinar'a hareket. 3. Alay'ı teftiş. Düşman durumunu inceledik. Saat 17.00'de Aziziye'ye hareket. Ordu Komutanı ve İsmet Paşa geldi. Önce yemek yenildi. Siyasi durum hakkında malumat verdim. Ondan sonra hafıza Kur'an okuttuk. Gece rahat ve yeterince uyuyamadım. Bir saat yattık. 6-7.00'de uyandım. Tekrar yattım. 07.20'de uyandım. Bununla birlikte sıhhatçe fena değilim.
Sayfa 387 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
"Onlar: "Resûlüllah'ın etrafındaki fakirlere infak etmeyin, destek olmayın ki dağılsınlar." diyen bedbahtlardır. Halbuki göklerin ve yerin bütün hazineleri Allah'ındır, lakin münafıklar bunu bilmezler, anlamazlar. " Ekonomik gücü kullanarak insanların inanç ve düşüncelerini değiştirmeye zorlamak sadist bir ruh hâlinin dışa vurumu olarak değerlendirilebilir. Merhum Seyyid Kutub, geçmişten bugüne münafıkların bu gayr-î insanî tutumu bir politika olarak benimsediği kanaatindedir. Ona göre bu yöntem "İslâm memleketlerinde Allah'ın davetine ve İslâmî diriliş hareketine karşı savaş açanların da başvurduğu bir yöntemdir. Ablukaya almak, aç bırakmak, iş ve geçimini sağlama yollarını tıkamaya çalışmak gibi yöntemlerle dava adamlarını sindirmeye çalışırlar. "
Sayfa 106Kitabı okudu
Sadist Eğilimler Açıdından Münafıklık
Adler'in karşılaştığı bir vakayı zikretmek yerinde olacaktır: "Bazen bir insanın ne derece kin duyabileceği tıpkı bir şimşek gibi birdenbire açığa çıkabilir. Savaş hizmetinden muaf tutulan ve tüyler ürpertici katliamlara ve başkalarının nasıl yok olup gittiklerine dair yazıları okumaktan ne kadar zevk duyduğunu açığa vuran bir hastamızın durumu böyle olmuştur." Münafığın, insanlarla sürekli alay ederek onları rencide etmesi, yalan ve iftiralarla inanan insanları zor durumda bırakması da onun sadistçe arzularının bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Sayfa 105Kitabı okudu
Reklam
Ey Galib'in oğlu, güvercin sürüsünde bir güvercin olma! Zillete teslim olmaya razı olma! Kassam gibi semada süzülen şahin ol! İzzet, şeref ve İslâm toprağında! Eli açık, direnen, güçlü bir savaşçı ol! Yardıma koşan Mu'tasım yolunda! Düşmana aniden şiddetli darbeni indir! Güvercin yuvalarının tamamı karanlıktır! Sen ciddiyetle
"Ecdat böyle yapardı" derken dikkat edelim. Bizim "ecdat" diye kastettiğimiz Osmanlı ise, ondan kopuşumuz neredeyse 100 yıl oldu. Bu arada sadece kelimeler, kavramlar değil anlamlar da alabildiğine yozlaştı, yoksullaştı. Bu uçurumu aşıp Osmanlı'ya bağlansak bile her şeyi güllük gülistanlık bir Osmanlı bulmayız. Zira Osmanlı son 200 senesinde Batılılaşma ile kendi kendini inkâra yönelmişti. Dolayısıyla Osmanlı'nın son asrında sahih ve sâlim pek çok âlim ve ârif olmasına rağmen; sapık, inkârcı, hain, münâfik da az değildi. O yüzden "Ecdat böyle yapardı, böyle söylerdi" demekle sahih geleneğe bağlanamıyoruz. Önce sormak lâzım: "Hangi ecdat? Hangi zaman? Hangi ölçü?" Ecdada bakarken ölçüleri doğru koyalım. Doğru ölçü, Allah ve Rasûl'ünün rızâsıdır. Bu da muğlak değildir. Kur'ân ve Sünnet ortadadır, apaçıktır. Ama ölçüyü bilmeden ölçemeyiz. Bugün okumuş yazmış dindarlar Batı'daki birçok şeyi bilirler ama kendi imân ölçülerini pek bilmezler. Önce akidemizi tashih edelim. Ecdadın Rabbânî âlimlerine ve âriflerine saygı ile yaklaşalım. Haddimizi bilelim. Ecdadın yaptıklarına ve eserlerine bakıp, doğruları alıp, ölçülere uymayan yönlerini terk edelim. Evet, ecdat çok kıymetli ama ecdatçılık hiç öyle değil.
Sayfa 111 - Ketebe yayınlarıKitabı okuyor
Artâviye sakinleri Necd'in en dindar ve fanatikleri, Vehhâbîlerin en şiddetlileriydi, hiçbir yabancı onları ziyaret etmeye cüret edemiyordu. Eski geleneklerine ve kabile kurallarına tövbe etmişlerdi. Kur'an'dan başka hiçbir şey onlara engel olamazdı. Arapların sarığını terk etmişler ve beyaz türban kullanmaya başlamışlardı. İhvan ismiyle övünüyorlardı, onlar kardeştiler ve tüm bedeviler günah ve karanlık içerisinde yaşayan cahillerdi. Her zaman savaşmaya hazırlardı, savaş naraları ise "Biz tevhid silahşörleriyiz, Allah'a itaatte kardeşiz" idi.
Sayfa 106
Diriliş İlhamını Beklemekte Ruhumuz!..
~•~ Kur'an, ilâhî bir mucize halinde dipdiri, batılıların karşısında gerçek insanlığı kuracak tek kaynak olarak durmuyor mu? Faşizm iflas etmedi mi? Kapitalizm, bütün prestijini yitirmiş değil midir? Komünizm, ilk gizlilik perdelerinden sıyrılır sıyrılmaz bütün çirkinliği ve zulmüyle insanlığı ürpertmiyor mu? Kısa vådelerde komünizmin veya kapitalizmin üzerimizdeki zaferleri ne olursa olsun, uzun vadede artık ölüme mahkûm oldukları gün gibi aşikâr hale gelmemiş midir? Öyleyse içinde bulunduğun şartlar ne olursa olsun, umudunu kesme arkadaşım, kardeşim! Umutlan ve umutlan ki, gelecek zaman bütün hızıyla, hakikat için, islâmın insanlığa bir zamanlar kanasıya verdiği ve her zaman için de vermeğe hazır olduğu mutluluklarla yaklaşmakta. Bütün eksiğimiz, bir ilham. Zindanlardan savaş alanlarından, dağ başlarından, şehir aralıklarından sızacak bir ilham, işte eksiğimiz. Susuzluktan çatlayan bir toprak gibi bu ilhamı beklemekte ruhumuz. Bir diriliş ilhamını beklemekte ruhumuz. ~•~
Reklam
Savaş ahlakı
"Her şeye rağmen, mü’minlerin savaş için topyekün sefere çıkmaları doğru değildir. Doğrusu şudur: Her kabile veya her topluluktan bir kısmı savaşa gitmeli; bir kısmı da ruhuna tam mânasıyla nüfûz ederek dîni iyice öğrenmeli ve savaşa gidenler geri döndüklerinde onlara Allah’ın emir ve yasaklarını bildirmelidirler. Belki böylece onlar da, muhtemel yanlış tavır ve davranışlardan sakınırlar."
Sayfa 207 - Kur'an Dünyası Yayınları - Tevbe Suresi - 122. Ayet - Toplumun ayakta durabilmesi için din ve ilim adamlarının iman, bilgi ve teknik bakımından savaşan kesimi beslemeleri ve desteklemeleri gerekir.Kitabı okuyor
Şu da bir gerçektir ki; dinin bireye, topluma, idareye ve devlete yönelik getirmiş olduğu çoğu ilkelerin uygulanması ve hayata geçirilmesi bireyden ziyade siyasi otoritenin varlığını gerekli kılmaktadır. İslâm açısından, söz konusu otorite olmadan Kur'an'ın ve dolayısıyla İslâm'ın bazı hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Örneğin; Katile verilen ölüm cezasının uygulanması, hırsızın elinin kesilmesi, toplumda bozgunculuk çıkaran; devletin ve toplumun huzurunu bozan kimselerin cezalandırılması gibi hükümlerin uygulanabilirliği, siyasi otoritenin; devlet ve hükümetin varlığına bağlıdır. Aynı şekilde; zekât, sadaka, miras taksimi, borçların ödenmesi, karşılıksız kredi anlamına gelen karz-ı hasen akdinin gerçekleşmesi, gayri müslim azınlıklardan alınması öngörülen cizye ve haraç gibi vergilerin mali yükümlülüklerinin takipleri, yine siyasi yönetimin varlığına ve yaptırımına bağlıdır. Dinin yaşanabilmesi için gerekli ortamın ve güvenli yapının oluşturulması, vatanın ve milletin müdafaası, uluslararası barışın tesisi, savaş hukukunun tanzimi, esirlerin mübadelesi gibi durumlar da siyasi düzen ve otoritenin ve de bunları uygulayan bir siyasi idarenin varliğına muhtaçtır.33
Avrupa ve Şark arasındaki mesafe merkezi Türkiye'de olan Osmanlı İmparatorluğu'nun 1850'deki Kırım Savaşı'yla doruğa çıkan gerileyişi sayesinde kapanmaya başladı. Türkiye'nin Rusya'ya karşı Fransız ve Bri­tanya'ya katılması Hıristiyan ve Müslüman güçlerin tarihte ilk defa ger­çek bir ittifak içinde yer aldıkları
Sayfa 1015 - Yapı Kredi Yayınları.
Şeytanla aranızda esaslı bir savaş olduğunu hatırdan çıkarmayınız. Bu savaş; heva ve hevesi bırakıp hidayete uymakla, iradeyi hislere galip kılmakla, yeryüzünü ifsad ederek şerre boğan şeytanın dostlarını bırakıp, şer-i şerife uymakla kazanılır. Vicdanlardaki mücadele ruhu ile tatbikattaki mücadele ruhu ayrı ayrı şeyler değildir. Bizi isyana götüren her şeyin arkasında şeytanın bulunduğunu unutmamalıyız. 6.cilt
İslâm, insanlık âlemini sadece iki kısma ayırır. Allah'ın dostları, şeytanın dostları, Hakk'ın yanında olanlar, bâtılın yanında olanlar. Kim olurlarsa olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar İslâm, ancak şeytanın dostları ve bâtılın müdafiileriyle savaş ve cihad etmeyi meşru kılar. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'inde bu hususu şöyle aydınlatır: "İmân edenler Allah yolunda harp ederler, küfredenler de şeytan yolunda savaşırlar. Öyle ise şeytanın dostlarıyla dövüşünüz. Şüphesiz ki, şeytanın hilekârlığı zayıftır." Nisâ Sûresi, 4 / 76.
Sayfa 288Kitabı okudu
1.352 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.