Jules Verne bu kitabında önemli bir felsefi soru ile yüzleştiriyor bizi. Bilim ve Teknoloji, gerçekte Tanrı'dan bağımsız düşünülemez. İnsan ürünü şeyler de Tanrı'dan bağımsız düşünülemez. Bir gemi inşa edeceksiniz diyelim. O gemiyi oluşturan materyalleri, o geminin yüzmesini, bir arada kalmasını vb. pek çok şeyi sağlayan fizik kanunlarını, hayâl gücünüzü, beyninizi, ellerinizi, denizi, toprağı, taşınan balıksa balığı (kullanım amacını) size veren Tanrı (Allah). Yani Tanrı'nın verdikleri ile, size ve evrene koyduğu potansiyellerle, hâliyle büyük yardımı ve takdiri ile oluyor bunlar. Bilim insanlarının, sanatçıların hayatını araştırırsanız pek çok keşfin, icadın, sanat eserinin rüyalar sonucu gerçeğe dönüştüğünü görürsünüz. Bu da çok ibretlik. Tüm bu gerçekler insanoğluna, Kur'an'da "Sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı." diye belirtilmiş. (Saffat Suresi 96.ayet)
Bir bilim insanı kibirlenebilir, bir bilim insanı kötü kalpli birine kibirle dönüşebilir, hatta sırf bencilliğinden kendi evladını bile gözden çıkarabilir, cehennemlik olabilir. Hayat sırf bilimden ibaret değildir. Bilim bizi kibirlendirip köleleştirmemelidir, gibi pek çok mesaj var kitapta.
Kısacası Bilim ve Teknoloji, Tanrı ile yarıştırılamaz. İnsan eliyle yapılan hiçbir ürün-buluş Tanrı ile yarıştırılamaz. Tüm bunlar için yine ancak Tanrı'ya dua edilebilir ve şükredilebilir. Bir koyunu kopyalamakla, interneti bulmakla, dna zincirini keşfetmekle kimse Tanrı ile eş olmaz. İnsan acizdir, Tanrı gibi olamaz.
26 yaşındayken yazar hem bunları çözüyor, görüyor, hem de müthiş bir kurgu ile bize bu mesajları veren bir eser bırakıyor.