Soğuk ve nahoş dünyaya baktım
Kafamı epeyce karıştırdı bu kitap. Sevdim, hatta epey sevdim. Bir defa, bu nasıl bir atmosfer yaratma becerisidir? Kitap boyunca kendimi kar altında kalmış o ıssız Polonya köyünde, o yalnız kulübenin içinde hissettim.
Derdi güzel. Hayvanlar ve aslında tüm doğa üzerinde kurduğumuz bu haksız tahakkümü odağına alıyor. Yaşamak için insanın diğerlerine acı çektirmesinin zorunlu olduğunun öğretildiği, kesilmiş hayvan gövdelerine bakarken bir an olsun düşünmemize fırsat vermeyen sisteme yönlendiriyor düşüncelerimizi. Ve bunu yaparken insan türünün kendi uydurduğu anlam haritalarında nasıl da yolunu kaybettiğini sorguluyor. Ve tüm bunları akıcı, kolay okunan bir dille anlatıyor.
Kafamı karıştıran kısımlara gelecek olursam..Birincisi, kendimi çok sık metin tarafından dışarı atılıyormuş gibi hissettim. Bu kitaptan çok çeviriyle ilgili bir sorun sanıyorum. O yüzden yarısını okuyup sonra dinleyerek bitirdim.
İkincisi, günün sonunda kitabı sevmiş olmama rağmen, edebi olarak bir nefaset olduğunu söylemekte zorlanıyorum. Çünkü çok fazla mesaj verme kaygısı olan cümle var. Kurguda amaçla araç birbirine girdiğinde okuma keyfim enseden tokat yemiş gibi oluyor.
Ve kitabın sonu..Biraz bu ne perhiz bu ne lahana turşusu gibi bitmemiş mi? Doğal olmayan hayvan ölümlerini bunca anlatıp, ölümün meşrulaştırılmasına bunca atıfta bulunduktan sonra insan ölümünü meşruymuş gibi göstermesi biraz tuhaf olmuş. Bunu ahlaki bir kaygıyla söylemiyorum, kurgu bir kitabın içinde onlarca insan öldürülebilir, ama bunun önceki yazılanlarla bu kadar ters düşmemesi gerekir bence.
Niyetlenen keyifle okusun.
#neşetaluyyüce çevirisi
#barışşehri kapak tasarımı
Kitap Türk tarihinin en başından Orta Asya'dan başlayarak Osmanlı'nın doğuşuna kadar binlerce yıllık tarihi 250 sayfaya sığdırmış ki bu da ayrı bir başarı olarak nitelendirilebilir diye düşünüyorum.
Haliyle detaylı veya derinlemesine olmaktan ziyade biraz daha yüzeysel bilgi veriyor ancak bunu bir eleştiri olarak söylemiyorum çünkü
528 syf.
·
Not rated
Ben yeğenlerim okuyor bu tür kitapları, onlarla sohbet konusu olsun diye başladım sıkılmadan da okudum, çok akıcı kurtadam filmleri severim de kitapları da seveceğim aklıma gelmezdi...
Aşk,gerilim, macera...olay örgüsü içine girebilmek...kurgu saglam
Şans vermenizi tavsiye ederim...
Kitap gerçekçi bir bilimkurgu niteliğinde. Yazar detayları çok iyi kurgulamış. Ben ne okuyorum ya dedim çünkü başlar başlamaz. Kentuki adı verilen peluş oyuncaklar var. Farklı şekillerde satılıyor. Kimi ayıcık, kimi ejderha, kimi tavşan şeklinde. Ama her yeri kaplamış durumda. İnsanlar sürekli Kentuki satın alıyor. Piyasa Kentuki ve onu yöneten tabletlerle dolu. Kentuki bulunduğu yerde gözlerindeki kamera ile her şeyi kaydediyor, sesleri hemen kayda alıyor. İşin ilginci tabletten seri numarası ile kuran kişi istediği gibi oyuncağı yönlendiriyor. Pedofilide, pornoda nerde ararsanız kullanılıyor bu Kentukiler. Birileri Kentuki aracılığıyla birilerinin evini gözetliyor sürekli. Kurgu birçok karakterin Kentuki alıp yaşamlarına dahil etmeleriyle ilerliyor.
Yazar çağa ayna tutmuş da diyebiliriz. Yalnız olan, sevgi görmeyen, içe kapanık, anlaşılmayan kimseler gidip alıyor bu Kentukileri. Bağımlılığın alası olmuş resmen. İşler çığırından çıkıp güvenliğini tehdit edince insanlar Kentukuleri ve seri numaralarını kendileri imha ediyorlar. Yazarın cesaretine, anlatımına hayran kaldım. Eserle ban ban gerçekleri okurun yüzüne vuruyor. Bir okur olarak korkarak okudum çoğu yeri bunu da itiraf ediyorum. Herkesin okuyabileceği bir eser değil bunu da belirteyim. Ne Kentuki olun ne de Kentukiye sahip olun
Crichton'dan beklenmeyecek kötülükte bir kitap. Onun yazmış olduğu konusunda şüphelendim hatta. Kurgu doğru dürüst işlenmemiş ya da çeviri yapılırken metin fazlaca kırpılmış.
İstanbul ile ilgili verdiği bilgiler dışında kötü bir polisiye. Zorlama bir kurgu , zorlama bir duygusallık. Samimi ve inandırıcı olmaktan çok uzak bir metin.
