Son zamanlarda okuduğum ,kurgusu güçlü ve sizi içine alan ,bir kendini arayış ve buluşun öyküsü....Biraz söz edeyim eserden.
Doktor Breuer, migren hastası olan ve tedaviyi kabül etmeyen Profesör Nietzche'yi iyileştirmek için uydurma bir senaryo kurar ,sanki kendisi de ümitsizliğine çare olması için ondan düşünsel bir yardım ister.Zorla da olsa profesör kabül eder.Ama görüşmeleri esnasında iş öyle bir hale gelir ki ,doktor Breuer asıl kendisinin yardıma ihtiyacı olduğunu farkeder ve roller değişir.Bu ilişki sonunda iyi bir dostluğa dönüşür.Kitap boyunca ikisinin diyalogları çok çarpıcı ,kafanıza balyoz gibi iniyor.Örneğin
Dr Breuer:"İstediğim yaşamı yaşamadim.Benim için yazılmış yaşamı yaşadım.Ben gerçek ben,bir mahkum gibi bu yaşama kapıldım"derken.
Profesor" Nietzche:Duyduğun o baskının ise göğsünde patlamak üzere olan yaşanmamış bir yaşam olduğunu biliyorsun.Kalbinse her atışıyla seni sona yaklaştırıyor. Zaman sonsuza dek doymayacak kadar açgözlüdür" diyor...
Bunları okuyunca insan dönüp kendine bakıyor tabii..
Evet hepimiz toplum ya da ailelerimizin istediği gibi olduk aslinda.Okuduk doktor ,avukat ,mühendis ,öğretmen vs olduk.Ve günün sonunda diyoruz ki ,yapmam gerekenleri yaptım.Hastalarıma,öğrencilerime,müvekkillerime .müşterilerime yardımcı oldum ,vicdanım rahat uyuyabilirim..Peki ya kendin?Kendini yaşadın mı?
Hayatımiz bir toplantının gundem maddeleri gibi ,en çokta son madde olan dilek ve temenniler gibi: yapılmış, yapılmamış,yarım kalmış bir sürü şey ve mazeretler.
Bu defteri temize çekme isteği uyandı bende..Size ne olur bilemem ..Okumanızı tavsiye ederim .İyi okumalar..