Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İnsanlığa güveni kalmamış, hayata küsmüş bir çocuk olarak gittiğim Türkiye’de, bana uzatılan kardeş eller sayesinde artık kendi topraklarımda hayatı seven, insanlığa ve her iki vatana nasıl faydalı olabilirim diye düşünen Allah’ın nasiple bir kuluyum.
Sayfa 144Kitabı okudu
Ben Türkiye’de vatan nasıl sevilir, bayrak nasıl sahiplenilir, nasıl millet olunur onu öğrendim. Hatta Türkiye’de kendi vatanımı, Bosna Hersek’i, nasıl seveceğimi, sevmem gerektiğini öğrendim.
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
“Başını yerden kaldırıp göğe doğru bakarsan yerdeki çöpü değil çok güzel minareyi göreceksin.”
Sayfa 140Kitabı okudu
Boşnak Emine olsam da diğer çocukların içinde o koca Türk Bayrağını taşırken ne kadar da mutlu olduğumu anladım. Belki bayrağın anlamını bilmiyordum ama taşımak için bana güvenilmesi kendimi önemli hissettirmişti. Önemsenmenin benim için ne anlama geldiğini bilemezsiniz, değersiz olduğuma, öldürülmemin kimsenin umurunda olmayacağına inanıyordum. Şu dünyada bir tek ailem için önemli olduğumu düşünüyordum. Ama o ay yıldızlı bayrağı taşırken öyle olmadığımı anlamıştım.
Sayfa 126Kitabı okudu
Ezanların özgürce okunması hem bize güven veriyordu hem de ruhumuzu dinlendiriyordu.
Sayfa 116Kitabı okudu
Reklam
Mültecilik tercih değil zorunluluktur. Hiç kimse kendi evini, vatanını, sokağını, hayatını bırakmak istemez. Hiçbir çocuk kendi oyuncaklarını, kendi elbiselerini bırakıp onları başka birinin eski oyuncağıyla veya yırtık elbisesiyle değiştirmek istemez.
Bir tarafta insanlar ölürken diğer tarafta insanlar nasıl normal hayatlarına devam ediyorlar, diye de soruyordum kendi kendime. Yoksa diğer insanlar bizim orada öldüğümüzü bilmiyorlar mıydı? Ama televizyonlar gösteriyordu. Biliyorlardı demek ki. Peki, izliyorlarsa neden sesimizi duymuyorlardı?
“Ben mülteci değilim!” diye haykırdım. Kendi evim vardı, kendi ülkem vardı benim. İsteyerek evimizi bırakıp gelmemiştik ki. Bıraksalar kendi evime dönerdim. Ama kimse bana dönmek isteyip istemediğimi bile sormamıştı. Annem de mecbur kaldığı için babamı, evimizi bırakmıştı. Yani, belki abimin anlattığına göre mülteciydim ama bu benim tercihim değildi.
Daha düne kadar hepimiz kendi şehirlerimizde, kendi evlerimizde, ailelerimizle beraberdik. Kendi diliyle anlaşan, kimsenin bize gülmediği yahut acımadığı insanlardık. Sonra sırf taşıdığımız isimler yüzünden kendimizi bombalar altında bulduk. Evlerimizden olduk, neredeyse her birimiz şehit verdik, ailelerimiz birbirinden ayrı düştü. Ya bombalar altında kaldık ya da anlamadığımız bir dilin vatanında, ait olmadığımız yataklarda uyumak zorunda kaldık.
Reklam
“Merminin üzerinde ismim yazıldıysa nerede olursam olayım o beni bulur.”
Savaş işte öyle bir şey ki insan “normal” ölmek için yahut acı çekmeden ölmek için dua ediyor.
Savaş boyunca Batı ve dünya soykırımlara kör, katliamlara sessiz kalmayı tercih etti. Düşman; yaşlı, kadın, çocuk demeden öldürdü. Boşnaklar ise hiçbir zaman düşmanlarına benzemedi. Bizler savaşmadık, sadece kendimizi korumaya çalıştık.
Her şeyde hayır vardır, denilir. Savaşın çocuğu olmamda hayır olarak gördüğüm şey de, hayatımızda neyin ne kadar değerli olduğunu öğrenmem oldu. Savaşı yaşamasaydım daha çok şey beklerdim hayattan sanırım, daha kolay hayal kırıklığına uğrardım, farklı şeylere ulaşmak için çabalardım, maddi açıdan değerli ama manevi açıdan değersiz olan şeylere daha fazla kafa yorardım. Yani dualarım çok daha başka olurdu.
254 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.